11 Ekim 2010 Pazartesi

TERK EDİLMEK - 04.10.2010

Yaz bitti, kıyı beldeleri boşaldı. Birçok lokanta, otel, pansiyon gelecek yaza doğru yeniden açılmak üzere kapılarını kapattı.

İnsansızlaşan sokaklarda, sitelerde köpekler, kediler dolaşıyor. Sonra gidip hep aynı evlerin önlerinde bekleşiyorlar. Kulakları dik; duydukları her ses onları heyecanlandırıyor. Şimdi boş olan o evler daha birkaç gün öncesine kadar onların evleriydi. Özgürce girip çıktıkları, karınlarını doyurdukları, o evlerde oturan insanlar tarafından sevilip okşandıkları, kendileri için hazırlanmış özel köşelerinde uyudukları, mutluluk içinde yaşadıkları evleri

Onlar o boşalmış, insansızlaşmış evleri hâlâ kendi evleri sanıyorlar. Oysa artık değil, fakat bunu bilmiyorlar. Bilmedikleri için o evlerin önünden ayrılmıyorlar, sarsılmaz bir umutla kendilerini sevip okşamış, sevilmeye alıştırmış o iyi insanların dönmesini bekliyorlar.

***

O insanlar ise uzun bir süre dönmeyecekler boşalttıkları yazlıklarına. Geride bıraktıkları, bir zamanlar sevip okşadıkları, varlıklarından mutluluk hatta övünç duydukları o hayvancıkların ne durumda olduklarını sorup sorgulamadan, onların olası sonlarını vicdan terazilerinde tartmadan hayatlarını alışageldikleri olağanlıkla sürdürecekler.

O, bir zamanlar sevdikleri, bakıp besledikleri hayvancıklar kendi yuvaları da belledikleri evlerinin kapı önlerinde yarı aç, yarı susuz daha bir süre bekleyecekler. Umutları giderek tükenecek. Umutlarını ayakta tuttukları günlerde kendilerine mama veren, su veren yaşlı amcalar, teyzeler de başlayan soğuklarla baş edemeyip kışı geçirmek üzere kentlerdeki kaloriferli apartmanlarına dönecekler.

İşte o zaman terk edilmiş kediler, köpekler için çetin bir yaşam savaşımı başlayacak. Bir lokma kuru ekmek, bir kap yemek artığı, bir parça kemik, bir tas su bulabilmek için yollara düşecekler. Günler geçtikçe köpeklerin o güzelim, parlak tüyleri matlaşacak, kirlenecek, çamurlara bulanacak; bir araya gelip sürüleşecekler. Tek tük açık kalmış bakkal dükkânlarının, lokantaların önlerinden taşlarla, sopalarla kovalanacaklar.

Kediler, çöp kutularında yiyecek arayacaklar. Devirdikleri her çöp kutusunun anısı belleklerinde yedikleri tekmelerin acısı olarak yer edecek.

Bu kedilerden, köpeklerden ancak çok azı kış ayları boyunca verecekleri bu yaman var olma savaşımından sağ çıkacaklar.

***

Yaz gelecek. Yazlıkçılar boşalttıkları evlere geri dönecekler. Akıllarına geride bıraktıkları hayvancıklar gelecek. Birbirlerine, köpeklerin ne kadar sadık, kedilerin ne kadar evcil olduklarını anlatacaklar, Bir yerlerdedirler, gelirler mutlaka! diyecekler. Onların açlıktan, susuzluktan ölebileceklerini, düştükleri yollarda bir kazaya kurban gidebileceklerini, tekmeyle, sopayla, taşla öldürülebileceklerini, kimi yerel yönetimler tarafından zehirlenebileceklerini hiç düşünmeden, düşünemeden.

Oysa bir canlıyı umarsızlığa, sonu bilinmezliğe terk ederken, tüm bunları düşünmek gerekir.

Hayvanlara eziyet yalnızca tekmeyle, taşla, sopayla sınırlı değildir.

Terk edilmek insana da, hayvana da aynı acıyı verir.

Bir hayvanı sahiplenirken bu gerçeği göz ardı etmemek gerekir.

***

Bugün Dünya Hayvan Hakları Günü. 4 Ekim, 79 yıldır Hayvanları Koruma Günü/Dünya Hayvan Hakları Günü olarak kutlanıyor. 15 Ekim 1978de Pariste UNESCO evinde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi ile hayvanlar da evrensel haklar elde ettiler.

Yerel yönetimlere bu haklara uyulması doğrultusunda önemli görevler düşüyor. Özellikle de terk edilen, sahipsizleşen hayvanlara ilişkin olarak Günü gelmişken anımsatalım dedik.

Hiç yorum yok: