2 Ekim 2010 Cumartesi

TUHAF ŞEYLER - 03.10.2010

İki dönemdir milletvekili olan İçişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir Atalay’ı soğukkanlı, sözlerini seçerek konuşan bir kişi olarak tanıdık. Kendisi Atatürk ve Marmara üniversitelerinde öğretim üyeliği, Kırıkkale Üniversitesi’nde Kurucu Rektörlük görevlerinde bulunmuş bir bilim adamı olmasının yanı sıra Devlet Planlama Teşkilatı eski Sosyal Planlama Daire Başkanı, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi Koordinatörü sıfatlarını da taşımaktadır.

Son zamanlarda Sayın Bakan’ın soğukkanlılığını yitirdiğine, önce düşünüp sonra konuşmak yerine önce konuşup sonra düşünmek gibi bir tuhaflık içinde olduğuna tanık oluyoruz. Örneğin, TBMM’de yirmi milletvekili ile yer alan BDP’yi “terörden beslenen” bir siyasal parti olarak değerlendiriyor. Bu değerlendirmeyi ne zaman yapıyor? Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüşmelerde BDP’nin bu sorunun çözümünde hükümetin muhataplarından biri olduğu iyice belirginleştiği zaman!

Sayın Bakan, “sorun çözüldüğünde terörden beslenen bu parti ortadan kalkacak” derken, Sayın Cumhurbaşkanı, TBMM’deki konuşmasında, “Kürt sorununun muhataplarıyla demokratik bir zeminde çözümü” doğrultusunda öneriler getiriyor. BDP’ye, “Gel, şu sorunu birlikte çözelim, sen de ortadan kalk!” deniyor bir biçimde. Bu mantık bana tuhaf geliyor.

***

Hanefi Avcı’nın başarılı bir polis olduğunu dostu da düşmanı da kabul ediyor. Göreve 1976 yılında Mersin’in Mut ilçesinde Emniyet Komiseri olarak başlamış, daha sonra İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne getirilmiş. 2003 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’na atanmış. 2006 yılında vekâleten, 2007 yılında da asaleten Edirne İl Emniyet Müdürü, iki yıl sonra da Eskişehir İl Emniyet Müdürü olmuş. “Susurluk Olayı”nı deşifre eden ilk ve tek resmi görevli olarak biliniyor ve bulunduğu her yerde yolsuzluklara karşı etkili savaşımlar vermiş bir polis olarak tanınıyor.

Hanefi Avcı şimdi Silivri’de tutuklu; “Devrimci Karargâh” adlı silahlı bir örgüte “yardım etmek” savıyla içeride. Deneyimli polis aylar önce telefonlarının dinlendiğinin farkına varıyor, küplere biniyor. Önce İçişleri Bakanı’na gidiyor, İstihbarat Dairesi beni dinliyor, komplo hazırlığı var. Kanunsuz dinleme var. Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı yöneticileri de dinletiliyor,” diyor. Aldığı yanıt, Ben niye dinleteyim, üstelik bu işleri de hiç sevmem. O zaman biz burayı (İstihbarat Dairesi’ni) denetletelim,” oluyor. Bakıyor ki bu görüşmeden bir sonuç çıkmayacak, şikâyet ve ihbar dilekçeleri yazıp Adalet ve İçişleri Bakanlıkları’na, İstanbul ve Ankara Başsavcılıkları’na, Ankara ve İstanbul Özel Yetkili Başsavcı Vekillikleri’ne, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Başbakanlık’a veriyor. Geriye bir tek mahalle muhtarlığı kalıyor. Aylar geçiyor. Sonuç: sessizlik!

Oturuyor, Fettullah Gülen Cemaati’nin emniyet örgütünü ahtapot kolları gibi nasıl sardığını anlattığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabı yazıyor. Vay, sen misin yazan! Dinlenen telefon görüşmelerinin birinde konuştuğu kişinin kullandığı telefonun numarası ile bir silahlı örgüt üyesi arasında ilişki kurularak tutuklanıyor. Tüm bunlar bana tuhaf geliyor.

***

Bekir Coşkun severek okuduğum bir yazardır. Gazetesinden kovuldu; “bertaraf” edildi. Onun o vurdu mu ses getiren yazılarını, yürekliliğini, saydamlığını, yalınlığını çok özlüyorum. Hürriyet’ten Habertürk’e geçtiğinde yeni gazetesinin televizyonda sürdürdüğü o etkili tanıtım kampanyasını anımsıyorum. Habertürk’ün üst yönetimi o zaman Bekir Coşkun’un “nasıl bir yazar” olduğunu bilmiyor muydu?

Kimi “liberal” yazarlar pek sevindiler Bekir Coşkun’un ortada kalmasına. Eser Karakaş gibi onu “merkez basının” bir köşe yazarı olarak “meşruiyet sınırlarını” zorladığı savıyla kovulmasını haklı görenler bile çıktı. Liberal/özgürlükçü olduğunu söyleyen insanlar nasıl olup da düşünce ve anlatım özgürlüğünün karşısında bir beton duvar gibi dikilebiliyorlar.

Tuhaf değil mi?

Tuhaf, hem de “burası Türkiye” deyip geçiştirilemeyecek ölçüde tuhaf!

Hiç yorum yok: