23 Mart 2010 Salı

UTANÇ GÖRÜNTÜLERİ - 20.01.2010


Davul zurnalı karşılamalar, alkışlar, lüks otomobiller, beş yıldızlı bir otel… Devlet konuğu sanki herif; peşinde koşuşturan, itişip kakışan, itişip kakışırken yerlere yuvarlanıp çamurlara batan haberciler… Yüreğim burkuluyor, midem bulanıyor televizyon görüntülerini izlerken. O görüntülerin İpekçi ailesini nasıl derinden yaralayacağını düşünürken utanıyorum.


O bir katil, “birileri” adına ülkemizin en sevilen, en saygın gazetecilerinden birinin, Abdi İpekçi’nin canına kıymış bir tetikçi; beş ay sonra yakalanmış (25 haziran 1979), tıkıldığı Maltepe Askeri Cezaevi’nden yine o “birileri” tarafından kaçırılmış (23 kasım 1979), Bulgaristan’a geçirilip Avrupa’ya salınmış. Çok geçmeden yine o “birileri” eline yeni bir silah tutuşturmuşlar, “Papa’yı vuracaksın!” demişler. Adamın işi bu, Vatikan’da Papa’ya kurşun sıkmış, ama tutturamamış, yakalanmış (13 mayıs 1981).



Sonrasını da biliyoruz. 22 mart 1986 günü ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığını, 13 haziran 2000 tarihinde dönemin İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi tarafından geri kalan cezası bağışlanana kadar 16 yıl İtalya’da cezaevinde kaldığını, bu yıllar içindeKatolik olmam için Vatikan bana 50 milyon dolar, özgürlük ve kardinallik önerdi” gibi abuk sabuk savlarda bulunduğunu, giderek akıl dengesini iyice yitirip kendini Mesih ilan ettiğini, kısacası tüm öyküsünü biliyoruz.



***



İtalya’daki affının ardından, İpekçi cinayetinden yargılanmayacağı koşuluyla Türkiye’ye iade edilerek yıllar önce Kadıköy’de işlediği iki ayrı gasp ve soygun suçundan almış olduğu 36 yıllık ağır hapis cezası bedeniyle cezaevine girdi.



Ne var ki kamuoyunda “Rahşan Affı” olarak bilinen af yasası dikkate alınarak cezası 7 yıl 2 ay hapse çevrilmişti. 12 ocak 2006 günü serbest bırakıldı. Fakat ortada bir hesap yanlışı vardı; Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine Yargıtay salıverilme kararını bozunca sekiz gün sonra yeniden içeri alınıp Kartal H Tipi Cezaevi’ne konuldu.



O şimdi dışarıda. Katil aramızda. Kimi aklı kısalar “Katil acaba neler söyleyecek, neler anlatacak?” diye merak içindeler.



Oysa o hiçbir şey söylemeyecek, hiçbir şey anlatmayacak. Hiçbir şey bilmiyor, bilemez çünkü. Bildikleri ancak bir tetikçinin bilebileceği, bilmesi gerektiği kadarıyla sınırlıdır. Ayrıca o kadarını bizler de biliyoruz.



Sevgili Uğur Mumcu zamanında onun bildiğinden çok daha fazlasını ayrıntılarıyla yazdı.



***



Hiç kuşkusuz bizim de bilip öğrenmek istediğimiz, merak ettiğimiz karanlık noktalar var bu eli kanlı tetikçinin öyküsünde.



Abdi İpekçi’yi öldürdüğünde 21, Papa’ya kurşun sıktığında 23 yaşındaydı. Hekimhan-Güzelyurtlu bir köylü çocuğundan bir tetikçi yaratanlar kimlerdi? Ruhunu kim, kimler satın aldı? Eline silahı kimler verdi? Abdi İpekçi’nin ölümü kime, kimlere bir yarar-çıkar sağlıyordu? İyi korunan bir askeri cezaevinden onu kimler kaçırdı? Bulgaristan’a kimler geçirdi? Parasal desteği kimler sağladı? Ona uzun yıllar boyunca cezaevlerinde kimler baktı?



Kimlerdi o “birileri”, kimlerdir?



Sayın Zekeriya Öz, Savın Savcı! Sorun, sorgulayın, araştırın! Bir bakarsınız, aradığınız o “derin devlet” birden karşınıza çıkıverir tetikçinin öyküsünde. İyi olmaz mı?



Bir sözüm de medyaya: Bırakın şu katilin peşini! Eli kanlı bir tetikçiden kahraman yaratmayın! Kendinize ille de bir iş arıyorsanız yukarıdaki soruların peşine düşün!



Övgüm ise tetikçi katille ilgili haberleri “basın etik”i ile sınırlayan gazeteler ile başta Haber Türk olmak üzere örnek tutum sergileyen televizyon kanallarına, bizi o utanç görüntülerinden korudukları için.



Hiç yorum yok: