23 Mart 2010 Salı

ALİAĞA’DAN - 24.01.2010




Bu yazıyı Aliağa’da beni İzmir’e, havalimanına götürecek aracı beklerken yazıyorum. Bir yaz otelinin giriş katındaki genişçe salonundayım. Benden ve bir danışma görevlisinden başka kimse yok görünen. Çevre yemyeşil. Çam ağaçlarıyla onların arasına sıkışmış koca gövdeli bir palmiyenin arkasında deniz var; el sokacak kadar yakın, fakat görünmüyor.



Bir yandan yazarken bir yandan da çayımı içiyorum. Saat 9.30. Oldukça geç yattım dün gece. Aliağalı dostlarla bir balık lokantasında yemek yiyip rakı içtik, söyleştik. Yorgun geçen bir günün akşamıydı, fakat dost sıcaklığı insanın yorgunluğunu alıveriyor üzerinden.



***



Sevgili okurlar, siz bu yazıyı yarın okuyacaksınız. Yarın 24 Ocak, acılı günlerimizden biri. Sevgili Uğur Mumcu’yu 19 yıl önce 24 ocak günü yitirmiştik.



Aliağa’ya geliş nedenim de bu yıldönümüydü. Aliağa Belediyesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği ortaklaşa bir anma toplantısı düzenlemişler, Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’yı, arkadaşımız Işık Kansu’yu ve beni konuşmacı olarak çağırmışlar. Halk Eğitim Merkezi’nin geniş salonunda oldukça kalabalık bir izleyici topluluğu önünde Uğur Mumcu’yu çeşitli yönlerinden anlattık, birbirimizi bütünleyen konuşmalar yaptık.



Uğur Mumcu’nun antiemperyalist çizgisini, kuvvayı milliyeci ruhunu vurguladık.



Ben özellikle antiemperyalist savaşımın antikapitalist savaşımdan ayrı düşünülemeyeceğinin üzerinde durdum. 21. Yüzyılın küresel emperyalizminin küresel kapitalizmden kaynaklanan bir olgu olduğunu, küresel kapitalizm yenilmeden emperyalizmin de yenilemeyeceğini açıklamaya çalıştım.



Uğur Mumcu da çağdaş yurtseverliği antikapitalizmden, dolayısıyla sosyalizmden ayrı düşünmeyen bir devrimciydi.



***



Uğur Mumcu’yu anarken karanlık güçlerin eli kanlı tetikçileri tarafından yaşamlarına son verilen Bahriye Üçok’u, Abdi İpekçi’yi, Musa Anter’i, Turan Dursun’u, Bedrettin Cömert’i, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Doğan Öz’ü, Çetin Emeç’i ve tüm yitirdiklerimizi de andık. Onlar daha güzel, daha aydınlık, insana daha layık bir Türkiye’nin savunucularıydılar. Böyle bir Türkiye’ye giden yolu açma savaşımı verdikleri için öldürüldüler.



Çoğunun katili yakalanmadı. 17.547 faili mechul cinayetin katilleri gibi onların katilleri de, o katillerin iplerini ellerinde tutanlar da cezasız kaldılar.



***



Aliağa’dan İstanbul’a Türkiye’ye ilişkin umutlarım canlanarak döneceğim. Doğal ki bir de dönsem bile evime kavuşabilecek miyim, sorusu var kafamda.



Televizyonlar İstanbul’a karın bastırdığını, yolların kapandığını bildiriyorlar.



Neyse, pek de dert etmiyorum. En kapalı yollar da bile ‘menzile varabilmek’ için bir kapı bulunur mutlaka.



Bakacağız.











Hiç yorum yok: