23 Mart 2010 Salı

ORTALIK YİNE TOZ DUMAN - 27.01.2010



Yeni bir ‘darbe planı’ ile birlikte yine karşılıklı açıklamalar, suçlamalar, yalanlamalar…toplumun zaten karışık olan kafası her yeni plan ile büsbütün karışıyor.


‘Balyoz’ adını taşıyan yeni plan öncekilerden çok daha korkunç; içinde cami bombalamalardan uçak düşürmelere, orduda subay tasfiyelerinden sivilleri stadyumlarda toplamaya kadar her şey var.



Daha doğrusu var-mış, çünkü gerçekten olup olmadığını bilmiyoruz. Planın altında imzası bulunduğu savlanan eski 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan, ‘Bombalamalar, toplamalar gibi şeyler uydurma, montaj,’ diyor. Planın varlığını yadsımıyor, tam tersine bu tür ‘plan oyunları’ hazırlamanın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevleri arasında olduğunu söylüyor.



O, bunları söylerken, basında çarşaf gibi söz konusu planda yer aldığı savlanan TSK’dan yana, TSK’ya karşı köşe yazarlarının listeleri yayınlanıyor. Planın özgün metninde bu tür listeler gerçekten var mı? Bunu bilemiyoruz; inanmak isteyenler inanıyor, inanmak istemeyenler de inanmıyorlar.



Üzerimize kara bulutlar gibi çöken bilgi kirliliğinde bir ışık arıyor, fakat bulamıyoruz.



Başbakan, planın var olduğu noktasından hareketle esip kükrüyor.



Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sabrı taşıyor!’ diyor, irkiliyoruz. Ama sonra, ‘Demokrasilerde iktidarlar seçimle gelir, seçimle giderler,’ deyince rahatlıyoruz. Hele, ‘Bu ülkede darbeler dönemi geride kalmıştır,’ diye ekleyince daha da rahatlayıp derin bir nefes alıyoruz. Ne var ki o da güncel tartışma konusu olan planın varlığını o da yadsımıyor, eski 1. Ordu Komutanı gibi yalnızca ‘cami bombalama’ türünden dehşet senaryolarının asılsızlığının altını çiziyor.



***



Ben, Sayın Başbuğ’un, ‘Darbeler dönemi geride kalmıştır,’ derken içtenliğine inanıyorum. Fakat onun Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst komutanı olarak hangi nedenle ve hangi ad altında olursa olsun ordu içinde sivil halka yönelik planların hazırlanmasına kesinlikle karşı çıkmasını arzuluyorum.



Türk Silahlı Kuvvetleri temel görevi olan ülkeyi dış düşmanlara karşı savunma görevine sıkı sıkıya sarılmalı, ülkenin iç sorunlarının çözümünü siyaset ve devlet adamlarına bırakmalı, toplum mühendisliğine soyunmamalıdır.



Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her darbeden sonra güvenilirliği ve saygınlığından çok şey yitirdiği bir gerçektir; Türk Silahlı Kuvvetleri bu gerçeği göz önünde bulundurarak kendisini bünyesindeki tüm darbe eğilimli üyelerinden arındırmalı, geçmiş darbelerin suçlularıyla arasına bir mesafe koymalıdır.



Süngü zoruyla topluma dayatılan 1981 Anayasa’sına konulan ‘yargılanamaz’ maddesinin koruyucu şemsiyesi altında sanık sandalyesine oturtulamayan darbeciler her ne kadar yasal olarak ‘suçsuz’ kabul edilseler de toplum vicdanınca suçludurlar. Bu ‘muhteris toplum mühendislerinin’ hâlâ Türk Silahlı Kuvvetler katında ‘itibar’ görmeleri toplum vicdanını yaraladığı kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin saygınlığını da sarsmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri kendini bu tür kirli darbeci gölgelerinden bir an önce kurtarmalıdır.



***



Darbe, darbeci denince aklımıza yalnızca asker gelmemelidir.



Son kırk yılı anımsamaya çalışalım; 12 Mart sonrası kurulan süngü kabinelerinde yer kapmak için birbirini çiğneyen o ‘darbeci’ sivilleri, binlerce öğrenci, öğretmen, bilim adamı, gazeteci, yazar, sanatçı, aydın işkencelerden geçirilirken kılları kıpırdamayan o sözde Bakanlar Kurulu üyelerini…



12 Eylül’ün darbeci kuklası Bakanlar Kurullarını… O kurullarda görev yapan insanlığın yüz karalarını… O kötücül ruhlu kişiliksiz yaratıkların kırılası elleriyle imzaladıkları Bakanlar Kurulu kararlarını… O kararların halkımızı ve ülkemizi mahkûm ettiği çözümsüzlükleri…



Ben tümünü anımsıyorum. Her anımsadığımda tüylerim diken diken oluyor.



Öfkem kabarıyor.



Asker olsun, sivil olsun darbecilere karşı öfkem hiç dinmesin istiyorum.



Dinmiyor.


Hiç yorum yok: