22 temmuz 2008 tarihli gazetelerde şöyle bir haber yer alıyordu: “İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nin eski müdürlerinden Adil Serdar Saçan, adının Ergenekon soruşturmasına karıştırılması üzerine savcılığa başvuruda bulunarak, hakkında soruşturma açılmasını talep etti.”
Yargı, Saçan’ın bu talebine iki ay sonra yanıt verdi ve eski polis müdürü 27 eylül 2008 günü İstanbul 13. Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanarak cezaevine kondu. Kendisine yüklenen suç, “'Ergenekon terör örgütü üyesi olmak ve örgüt adına faaliyette bulunmak” idi. Yandaş basında Saçan yerden yere vuruldu, onun Ergenekonculuğu üzerine dehşetengiz yazılar yazıldı, tanıklar bulunup konuşturuldu. Aradan 16 ay geçti, üçç gün önce mahkeme “dosya kapsamını, delil durumunu, suç vasfının değişme ihtimalini ve yattığı süreyi” gözönünde bulundurarak Saçan’ın tahliyesine karar verdi.
Öykü özetle böyle.
Adil Serdar Saçan, Ergenekon savcılarının işlediğini söyledikleri suçları gerçekten işlemiş midir? Yandaş medyada yazıldığı gibi gerçekten de en ağır cezalara çarptırılmaya layık bir kişi midir? Bu soruların yanıtını verecek bilgiye sahip değilim. Olayın bu yanı beni pek ilgilendirmiyor zaten, ama şayet Saçan davanın sonunda aklanacak olursa boş yere yattığı 16 ayının hesabını kim verecek? Bunu merak ediyorum.
Bir insanın hayatından çalınmış 488 koca gün. 488 kez gündoğumunu, 488 kez günbatımını görememek. 488 gün eş, çocuk, ana, baba sıcaklığından yoksun kalmak. 488 gün dost sofralarına oturamamak.
488 gün bir sinemaya, tiyatroya, konsere gidememek. Bir stadyumda tuttuğu takımın maçını izleyememek. Parklarda dolaşamamak, denizi seyredememek, sokaklarda başıboş dolaşamamak.
Sonsuz bir bekleyiş, sonsuz bir tedirginlik, sonsuz bir endişe, her gün biraz daha artan, dayanılamazlaşan özlemler… Bunlar insanca duygulardır.
***
Şimdi sözüm demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını dillerinden düşürmeyen liberalleredir.
Söyleyin! Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi değerler parçalanabilir mi? Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi kavramlar söz konusu olduğunda “O mu, o bunlara layık!”, “Öbürü mü, koyuver gitsin!” denilebilir mi? Birine layık görülen evrensel bir hak öbüründen sakınılabilir mi?
Bir yazımda sizlerden “gizli faşistoidler” diye söz etmiştim, son Siyaset Meydanı’nda Ali Kırca anımsattı. Evet, hiç de haksız değildim sizleri suçlarken. Sizler de doğrusu beni haksız çıkartmadınız, haklılığımı ortaya koymak için elinizden geleni yaptınız. Ellerinizdeki kalemler, göründüğünüz televizyon ekranlarını karşıtlarınıza karşı bir silah olarak kullandınız. Eğer “Hedef içerikse, usul hata kaldırabilir!” dediniz. Usulün öz’ü ezdiği, yok ettiği bir hukuk anlayışını savundunuz. Faşistlere özgü toptancı bir yaklaşım sergilediniz. İnsanları peşinen mahkum ettiniz. Evrensel değerleri çiğnediniz, evrensel kavramları iğdiş ettiniz.
“Liberal”, özgürlükçü demektir. Tanrı aşkına, nereniz özgürlükçü sizin? Ergenekon soruşturmaları başladığında, tutuklananlara ilişkin kamuoyunda eleştiriler yükseldiğinde, “Konu öyle önemli ki, doğal ki kurunun yanında yaş da yanacak,” derken, tek bir şüpheliyi yakalama pahasına Güneydoğu’da bütün bir köyü ateşe veren karanlık güçlerden ne farkınız vardı sizin?
Ne var ki her gün biraz daha zemin yitiriyorsunuz. Toplumumuzun yüzyılımızda 19. yüzyıl liberalerinin kötü kopyalarına daha fazla tahammülleri yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder