27 Haziran 2009 Cumartesi

BİRLİKTE YAŞAMA İRADESİ (3) - 24.06.2009

Geçen yazımızda Güneydoğuda 14 ili kapsayan ve Kürt nüfusunun yoğun olarak bulunduğu bölgenin Türkiye geneline oranla ekonomik, sosyal ve kültürel/eğitimsel geri kalmışlığını, yoksulluk ve yoksunluğunu sayısal verilerle göstermeye çalıştık. Bölgenin koşulları feodal ve yarı-feodal üretim ilişkilerinin çözülmesini geciktirdiği ölçüde şeyhlik, ağalık, aşiret gibi ortaçağ kalıntısı kurumların varlıklarını sürdürmelerine, bölge insanlarının düşünce, eğilim ve davranışları üzerinde egemen olmalarına olanak sağlamaktadır. Demokrasinin taşıyıcıları onu içselleştirmiş olan özgür bireylerdir. Altyapıya feodal ve yarı-feodal ilişkilerin, üst yapıya da bu ilişkilerden beslenen çağdışı kurumların egemen olduğu toplumlarda bireylerin özgürlüğünden, dolayısıyla demokrasiden de söz edilemez.

Bölge halkı seçimlerde temel tercihini var olan eşitsiz koşulların nedenini “Kürt olmalarından kaynaklanan sorunların” çözülememesiyle gerekçelendiren Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile yoksun ve yoksul topluma öbür dünyada cennet vaat eden Adalet Ve Kalkınma Partisi (AKP) arasında yapmaktadır. Her iki tercihte de seçmen davranışını belirleyenin içselleştirilmiş demokrasi olduğunu söylemek zordur. Geçen yazımızda yer belirtildiği gibi bu bölgede nüfusun yüzde 50’si 6’dan fazla kişinin barındığı hanelerde yaşamaktadır, tek başına bu gerçek bile böyle bir ataerkil yaşam biçiminde bireysel demokratik iradenin oluşamayacağını göstermektedir.

***

Üç bölümlük bu kısa yazı dizisinin çıkış noktası değerli toplumbilimci, sevgili hocamız Emre Kongar’ın gazetemizde yayımlanan “Kürt Sorunu: Birlikte Yaşama İradesi” başlıklı önemli yazısıydı. Hocamız yazısında soru biçiminde 11 “parametre” sıralamış, tartışmaya bu sorulardan başlanmasını önermişti. Biz de kendisinin çağrısına uyarak bölgenin ekonomik, toplumsal ve kültürel/eğitimsel koşullarının kaba bir resmini çizmeye çalıştık. Biz, bu resmin değişmesinin sınıfsal yaklaşımdan yola çıkarak bölge emekçilerinin nesnel çıkarları doğrultusunda verilecek siyasal bir savaşımla mümkün olacağına inanıyoruz. Kürt sorunu da bir “ulusal sorun” olmakla birlikte özünde/temelinde ve uzun erimde emek-sermaye çelişkisinin belirlediği bir sorundur.

Bölgede sanayileşme sürecine bağlı olarak çok yavaş da olsa kapitalist/burjuva bir sınıf oluşmakta, bu sınıf geliştikçe feodal ve yarı-feodal düzeni ayakta tutmak isteyen egemen güçlerle arasındaki çelişkiler belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Kürt sorununu ülkenin siyasal gündemine taşıyan da bu yeni sınıfın temsilcileridir. Bu sınıf, Kürtlüğü kendiliğinden bir etnik grup olmaktan çıkararak kendisi için bir etnik gruba dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu dönüşüm sürecinde kimlik, kimliklenme ve bunlara bağlı simgeler kendileri açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle Türkiye’de çoğunluğu oluşturan Türklerin gözünde ikincil, üçüncül derecede önem taşıyan “anadil eğitimi” (anadilde eğitim değil), üniversitelerde Kürt Filolojisi ve Kürdoloji bölümleri, Kürt Kültür Müzesi, Kürt Enstitüsü, vb istemler, bölgede oluşan yeni sınıfın siyasal temsilcileri ve kanaat önderleri için birincil önemdedir.

Kendiliğinden bir etnik grup olmaktan kendisi için bir etnik gruba dönüşmekte olan Kürtlükle özdeşleşerek bu dönüşümün başını çeken yeni sınıfın temsilcilerinin temel istemlerinin çoğunluk toplumuyla hayatın her alanında “eşitlik” ve “özgürlük” istemi olması doğaldır. Kürt toplumunda Türklerle “birlikte yaşama iradesinin” gelişip pekişmesi de büyük ölçüde bu istemlerin karşılanmasına bağlıdır. Tarih, eşit olmayanlar arasındaki birliklerin kalıcılık şansının yok denecek kadar az olduğunu çok sayıda örnekle göstermektedir.

Kürt emekçilerinin de kendileri için bir sınıfa dönüşüp siyasete ağırlık koymaları, sınıf kardeşliği temelinde Türk emekçileriyle omuz omuza daha güzel, daha zengin, daha aydınlık bir Türkiye için savaşım vermelerinin yolu da bu ön süreçlerden geçecektir.

***

Not: Bu yazılarda Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu bölgesi ve o bölgedeki koşullar ele alınmıştır. Başta İstanbul olmak üzere bölge dışındaki Kürt yurttaşlarımızın içinde bulunduğu koşullar ve bu koşullara bağlı olarak gösterdikleri davranışlar farklılıklar göstermektedir, dolayısıyla ayrı bir yazı konusudur.

Hiç yorum yok: