10 Mayıs 2009 Pazar

ŞİDDET TOPLUMU, LİNÇ KÜLTÜRÜ VE SİLAHLANMA - 11.05.2009

1991 genel seçimlerinde Sayın Süleyman Demirel’in kulağa en hoş gelen vaatlerden birinin “saydam karakol” olduğunu anımsıyorum. Poliste işkencenin ayyuka çıktığı dönemdi. DYP iktidar olunca karakollar saydamlaşacak, insanlar başları sıkıştığında ürkmeden, korkmadan polisin kapısını çalacaklardı. Umut verici bir vaatti.

Doğru Yol Partisi o seçimlerden en büyük parti olarak çıktı, Sayın Demirel de Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile kurulan koalisyon hükümetinin başı oldu. Ne var ki o vaat unutuldu, karakollar saydamlaşmadı, polisin yurttaşlara, dolayısıyla yurttaşların da polise bakışı değişmedi.

Kuşkusuz ki yıllar içinde polisteki olumlu değişiklikleri görmezlikten gelmek haksızlık olur, ama son günlerde internette dolaşan bir 1 Mayıs göstericisine atılan polis dayağının, buna benzer davranışların içimizi acıttığını, bizi ülkemiz adına utandırdığını da söylemeden geçemeyiz. Fakat bugün konumuz bu değil.

***

Polisin “koruyucu” olarak görülmediği, devlet güçlerinin mal ve can güvenliğini yeterince koruyamadığına inanıldığı, adaletin ağır işlediği her yerde insanlar korunma içgüdüsüyle kendi kendilerine önlemler alırlar. Bunların başında da “silahlanma” gelir. Dünyanın neresinde olursa olsun toplumun silahlanmasının temel nedeni/gerekçesi kendini koruma içgüdüsüdür. Ne var ki bu aynı zamanda da toplumda “linç kültürünün” varlığının bir işaretidir.

2008 verilerine göre toplam nüfusu yaklaşık 72 milyon olan Türkiye’de 19 yaş üzeri nüfus yaklaşık 47 milyon, silah ruhsatı sayısı ise yaklaşık 2 milyon 500 bindir. Buna göre yetişkin nüfusumuzun yüzde 5,3’ü silahlıdır. Umut Vakfı’nın verilerine göre ruhsatsız silah sayısı ise bunun yaklaşık 7 katıdır. Buna göre ülkemizde yaklaşık 20 milyon silahlı “sivil” yaşamaktadır. 19 yaş üzeri nüfusun yaklaşık yüzde 42’sinin silahlanmış olduğu anlamına gelen bu oran dehşet vericidir ve benzerine hiçbir uygar ülkede rastlanmamaktadır.

***

Türkiye toplumu bir “şiddet” toplumu görünümündedir. Bu görünüm giderek belirginleşmektedir. Aile içinden başlayarak şiddet tüm topluma egemen olmuştur. Şiddet yaygınlaştıkça kanıksanmakta, kanıksandıkça da insan yaşamı değersizleşmektedir. İnsanlar birbirlerini acımadan, düşünmeden, gözlerini kırpmadan öldürebilmektedirler. Gazete haberlerinde her gün mutlaka birkaç cinayet haberi yer almaktadır.

2006 yılı verilerine bir göz atalım: Umut Vakfı’nın resmi makamlardan derlediği verilere göre 2006 yılı içinde “mala karşı” 463.834, “şahsa karşı” ise 321.626 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 8.069 kişi yaşamını yitirmiş, 161.602 kişi de yaralanmıştır. Aynı dönemde ele geçen ruhsatlı silah sayısı 2.659, ruhsatsız silah sayısı ise 19.769’dur. Yine 2006 sayıları temel alınacak olursa ülkemizdeki adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarının yaklaşık 1/3’ü ateşli silahlarla işlenmektedir.

***

Okulluluk ortalaması beş yılın altında olan yetişkin nüfusunun yüzde 42’sinin silahlanmış olduğu, insanların birbirlerinin canına elleri titremeden kıyabildikleri bir toplumda polisin işi de zorlaşmaktadır. En basit bir takipte dahi silahlı çatışmaya girme olasılığı polisi doğal olarak olumsuz etkilemektedir.

Silah ruhsatı, yurttaşlar tarafından “Ben seni koruyamıyorum, al silahını başının çaresine bak!” anlamında algılandığından polise olan güven bu açıdan da sarsılmaktadır.

Yineleyelim: Bireysel silahlanma linç kültürünü besleyen, yaygınlaştıran bir etkendir.

Eğer Mardin kıyımına benzer yeni felaketler yaşamak istemiyorsak devlet ivedilikle bir silahsızlandırma seferberliği başlatmalı, Türkiye’nin bir “caniler ülkesine” ülkesine dönüşmesinin bir an önce önünü kesmelidir.



1 yorum:

EDS dedi ki...

Silahlar can almak için yapılmış araçlardır. Lütfen silaha karşı sesimizi yükseltelim.
http://antibssah.blogspot.com/