***
Ülkemizin bir köyünde temelinde toprak rantı yatan ve zaman içinde yumaklaşarak çözümsüzleşmiş bir sorun nedeniyle bir kıyım gerçekleşiyor. Aynı aileden bir grup 44 akrabasını çoluk çocuk demeden vahşice öldürüyor. Köy, 36 haneli, ekonomisinin kapitalist üretim ilişkilerine geçiş dönemi yaşadığı, üstyapısına ise feodalizmin henüz en katı biçimiyle egemen olduğu bir Kürt köyü. Köyün erkeklerinin tümü korucu yazılmış ve devlet tarafından silahlandırılmış. Erkekleri koruculuğu kabul etmeyen aileler ise köyü terk etmişler, gidenlerin mülklerini kalanlar sahiplenmiş. Sahiplenilenler arasında gidenlere ait alabalık çiftlikleri de var. Hangi mülk kimin olacak? Temel sorun da, temel soru da bu!
Şimdi Hürriyet’te Hadi Uluengin kalkıyor, olaya “Etno-sosyolojiktir” damgasını vuruyor. Ona göre sorun Kürtlere özgü bir sorundur. “Yani, bizzat Kürtlerin iç bünyesindeki çok vahim bir yaradan cerahat toplamaktadır.” “Kürtler kendilerine çeki düzen vermekle yükümlüdür. Ortadoğu Ortaçağı'nın o dehşet töre ve zihniyetlerinden arınmaları gerekmektedir. Yurttaşı oldukları ülke kadar burjuvalaşmak zorundadırlar. Zamanı çoktan gelmiştir. Hele hele, hálá hüküm süren ve son örneği Bilge köyü dehşetine yansıyan kavimsel zaafı Güneydoğu'nun geri kalmışlığıyla açıklamaya kalkışmak, ancak züğürt tesellidir.” (Hürriyet, 7 mayıs 2009)
Onun “ötekisi” bugün için Kürtlerdir, onlara öğütler vermekte, öğüt verirken de aşağılamaktadır. Konu, çünkü şu sıralar tiraj getirmektedir, verimli bir damar bulmuştur, o damarı günlerdir işlemektedir.
43 yaşında bir kadın anne olmak istiyor, fakat hayatında bir erkek yok. Danimarka’da bir sperm bankasına başvuruyor, aldığı spermle bir kız bebeğe hamile kalıyor. Sağlık sorunları ve yaşı nedeniyle endişeli fakat aynı zamanda da mutlu. Konu bu arada medyaya yansıyor. Özellikle “erkek kalemler” güncel bir “öteki” bulmanın coşkusuyla toplumda saygın bir yeri olan anne adayını topa tutuyorlar. Belden aşağı vuruşlarla din, iman, kan, soy gırla gidiyor.
Oysa tartışılan, son derece kişisel, hiç kimsenin müdahil olmaya hakkı olmaması gerektiği ölçüde özel bir konu. Ama hayır, “eleştiriler”, sperm sahibinin Danimarkalı bir “domuz çiftliği işçisine” ait olma olasılığına kadar uzanıyor.
Allah’tan bu ülkede yüreği zengin, kafası aydınlık, kalemi güçlü kadın yazarlar var; Güner Özkul’u koruyorlar.
Halil İbrahim Dinçdağ Trabzon bölgesi futbol hakemlerinden 33 yaşında genç bir insan. O da spor dünyasının “ötekisi”. Çünkü o bir eşcinsel ve eşcinselliğini bir televizyon kanalında açıkça söyleyecek kadar da yürekli bir insan. Ne var ki cinsel yapısı ülkemizde hâlâ “reyting yükseltici” bir önem taşıyor; o halde vur vurabildiğin kadar. Ama genç hakemi eleştiren bu “homofobik” spor yazarları 1996 yılından bu yana 13 yıldır futbol karşılaşmaları yöneten Dinçdağ’ın bugüne kadar verdiği kararlarda cinsel kimliğinin bir rol oynayıp oynamadığı konusunda susuyorlar. Ayıp ettiklerinin kuşkusuz ki farkındalar, fakat “erkekliklerinin” dozu ayıp etmemeye yetmiyor ne yazık ki.
***
Okumuş yazmışlarımızdaki bu çıkar sağlayıcı “öteki düşmanlığı” topluma da yansıyor; insanlarımız birbirine düşüyor, birbirine düşman ediliyor. Unutulmamalıdır ki “öteki düşmanlığı” gün gelir geri teper, topluma yaptığı kötülükler kimsenin yanına kâr kalmaz.
Hastalık dört bir yanımızı sarmadan bizden uyarması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder