26 Mayıs 2009 Salı

İZAK MI, HASAN MI? - 25.05.2009

Bilindiği gibi şu sıralar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde AKP ile muhalefet partileri arasında şiddetli tartışmalara neden olan ve büyük olasılıkla bu hafta içinde karara bağlanacak bir konu görüşülüyor. Konu, Suriye sınırındaki, Başbakan Erdoğan’a göre 210 bin dönümlük, Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak’a göre ise yaklaşık 178 milyon 500 bin metrekarelik alana döşenmiş mayınların temizlenmesi. Bu topraklar temizlendiğinde yaklaşık 50 yıldır işlenmediği, dolayısıyla hiçbir kimyasalla temas etmediği için üzerinde organik tarım yapılabilecek bir arazi olarak işlenmeye açılacak.

Ne var ki o topraklara yüz binlerce mayın döşeyebilecek parasal ve teknolojik olanaklara sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinde aynı mayınları bulup toplayacak olanaklar ne yazık ki yok. Tuğgeneral Gürak bu nedenle, “mayın temizliğinin, bedeli ödenmek kaydıyla hizmet alımı yöntemiyle yapılmasının ve bu kapsamda uluslararası deneyime sahip NATO İkmal ve Bakım Teşkilatı’nın (NAMSA) öncelikli olarak dikkate alınmasının uygun bir hareket tarzı olarak düşünüldüğünü” belirttikten sonra TSK’nin görüşlerinin “zamanında ilgili mercilere iletildiğini” söylüyor.

Hükümet ise “iş”in ille de bir İsrail firmasına verilmesinde ısrarcı, hizmet bedeli hepi topu 50-60 milyon dolar olan iş karşılığında söz konusu firmaya temizlediği toprakları 44 yıl süreyle işletme hakkı vermeyi planlıyor.

***

Hükümetin bu ısrarını anlamak kolay olmadığından insanlar çeşitli olasılıklar/seçenekler üzerinde kafa yoruyorlar.

Üyesi olduğumuz NATO dururken ve TSK’nin de görüşü bu doğrultudayken niçin ille de bir özel kuruluş öngörülüyor? “Al paranı, temizle toprağımı” türünden bir yaklaşım olsa tamam, fakat öyle değil, karşılığında 44 yıllık bir işletme hakkı veriliyor. Koskoca Türkiye’nin 50-60 milyon dolar parası mı yok? Bu seçenek hiç inandırıcı değil.

Üzerinde ısrar edilen firma bir İsrail kuruluşu; “al gülüm, ver gülüm” ilişkisi olsa niçin verilmesin bir İsrail firmasına? Ama kazın ayağı öyle değil, çünkü temizlenecek 510 kilometrelik sınır boyunun öte yanında can düşmanı Suriye var ve Suriye kendi topraklarını mayınlardan arındırmış. 44 yıl boyunca “acaba bir sızma olur mu” diye sürekli teyakkuz durumunda mı olması mı bekleniyor Suriye’den? Bu nasıl bir komşuluk anlayışı, nasıl bir dış politikadır?

Akla Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi de (BOP) gelmiyor değil. Ortadoğu’da İsrail demek ABD demek olduğuna göre hükümetin, özellikle de Başbakan’ın ısrarı olası bir ABD baskısından mı kaynaklanmadır?

Bir de kafası puslandırılmış kitlelerle o kitleler üzerinden reyting savaşı veren medyanın Davos’ta fatihleştirdiği Recep Tayyip Erdoğan’ın “One minute! One minute!” olayı var, uluslararası platformda başlı başına bir “gaf” olarak değerlendirilen. ABD’deki Yahudi lobisinin Ermeni Sorununda Türkiye’nin yaklaşımına bu “gaf”a rağmen hâlâ yakın durmasını sağlayan pazarlıklarda 178 milyon 500 bin metrekarelik toprak sakın pey olarak öne sürülmüş olmasın!

Ya da birbirleriyle bir biçimde ilişkisi olan bu olasılıkların/seçeneklerin tümü rol oynamış/oynuyor olabilir hükümetin ısrarında. Bunların hiçbiri Türkiye’ye yakışmıyor, aynen bu ülkeyi yönetme savıyla ortaya çıkmış, iktidar olabilmeyi de başarmış Adalet ve Kalkınma Partisi’nin modern Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmadığı gibi.

***

Başbakan AKP’nin Düzce 3. İl Kongresi’nde konuşuyor; muhalefet partilerine saldırıyor, onları “hiçbir şey anlamamakla” suçluyor, sözü 44 yıllığına bir İsrail firmasının işletimine bırakılacak topraklara getiriyor, “Orada İzak değil, Hasan çalışacak,” diyor. Delegeler, izleyiciler coşkuyla alkışlıyorlar, hükümetimiz İsraillilere toprak verecek diye seviniyorlar. Oysa daha dün meydanlara doluşup “Kahrolsun İsrail!” diye bağırıp çağırmışlar. İnsan bunları gördükçe gülsün mü, acıyıp üzülsün mü bilemiyor.

Hiç yorum yok: