10 Mayıs 2009 Pazar

ASUMAN - 10.05.2009

Asuman, Kadir adında 14 aylık bir oğul annesi, ikinci çocuğuna hamile genç bir Kürt kadını. Bir haftadır altüst olmuş dünyasında kurşunlarla, bombalarla, ölümlerle elinden alınmış hayatına bir yerinden yeniden tutunmaya çalışıyor, “nasıl”ını bilemeden.

Mardin kıyımında annesi ile dört kardeşi öldürülmüş Asuman’ın, öldürdüğü söylenenler ise kocasının kardeşleri. Tutuklanan on katil zanlısı arasındaki altı kardeş aynı zamanda Asuman’ın öldürülen annesinin öz yeğenleri, Asuman’la da kardeş çocukları. Genç kadın 21 yıllık yaşamının en zor ikilemiyle karşı karşıya kalmış. Toplu kıyımda canlarını yitirenlerin yakınları tarafından “ötekiler” diye adlandırılan zanlıların ailesine gelin gitmiş çünkü. Zanlı yakınları korku içindeler, çıkma olasılığı yüksek bir kan davası yangınından, intikam ölümlerinden kurtulmak için doğup büyüdükleri köylerini terk edip uzaklara göçüyorlar.

***

Asuman ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyor, onun durumuna düşecek hiç kimsenin bilemeyeceği gibi.

Göçenlerle gitse baba evinin kapısı bir daha açılmamacasına kapanacak, kalsa sevdiği kocasını bir daha görmemecesine yitirecek. Çevresine soruyor danışıyor. Sorup danıştıkları, “Kocan kanlılarımızın kardeşi,” diyorlar. “Seçeceksin! Ya baban, ya kocan!”

Babasına koşuyor, eşini, yakınlarını yitirmiş baba hem acılı hem de öfkeli. “Burada kalabilirsin,” diyor, “seni korurum ben, ama bir şartım var.” Babasının önüne sürdüğü şart ne olabilir ki? Gözleri babasının dudaklarında donup kalıyor, bekliyor. Konuşuyor baba, “Oğlunu da onlarla göndereceksin!” Elleri karnına gidiyor Asuman’ın. Ya karnındaki bebek? O da kanlılarından değil mi?

***

Uzun uzun düşünme şansı yok Asuman’ın, “ötekileri” götürecek kamyonlar hazır, motorları çalışıyor. Kaskatı kesilmiş Asuman, içi donmuş, gözleri donuklaşmış, benzi sapsarı. “Peki,” diyor babasına, “burada kalıyorum.” Babanın yüzünde hiçbir duygu izi yok, arkasını dönüp uzaklaşıyor. Genç kadın toprak zeminde bir kilim üzerinde oturan, hiçbir şeyden habersiz yavrusunu kucağına alıyor, kamyonetlerden birinde kendisini bekleyen kocasına götürüyor.

“Kadir’i sen al,” diyor, acılı bir sesle, “ben burada kalıyorum.” Kocasının gözlerinde hüzün, çocuğu alırken, dönüşü olmayacak ayrılıklarının veda anında Asuman’ın artık hep anımsayacağı, onu umarsızlıkla umut arasında gidip getirecek son sözleri dökülüyor ağzından: “Dilediğin zaman gelebilirsin bana, beş yıl sonra bile gelsen kabul ederim seni.”

Kamyonet hareket ediyor. Asuman, görünmez olana kadar izliyor uzaklaşan göç konvoyunu.

***

Asuman, 44 insanını kıyıma kurban vermiş, bir o kadar insanı da başka yerlere göçmüş 60 yetimli, yarısı boşalmış 36 haneli köyünde acılı yalnızlığını yaşayacak.

Tanık olduğu o kıyıma, o vahşete, o ölümlere bir anlam vermeye çalışacak, ama veremeyecek.

Hiç beklemediği bir anda hayatından kopan kocasını, koparılan çocuğunu düşünecek, o kopuşun, koparılışın nedenlerinin ardına varmaya çalışacak, ama varamayacak.

Elleri hep karnına gidecek, dört ay sonra dünyaya getireceği bebeğini okşayacak, gözlerinden yaşlar süzülerek. Bebeğin yazgısı belli, o “ötekilerin kanından”. Onu barındırmayacaklar köyde, töre böyle.

Ne yapacak, ne yapmalı Asuman?

Bilemiyor.

Hele bebeği bir doğsun, belki o zaman.

Bir umut işte!


Hiç yorum yok: