17 Mayıs 2009 Pazar

BİR ZAMAN YAZARI - 17.05.2009

Cumayı cumartesi ya bağlayan geçen gece uykum kaçtı, televizyonu açtım, bir süre kanallar arasında dolaştıktan sonra CNN Türk’te karar kıldım. Reha Muhtar’ın “Çok Farklı” adlı programında Yeniçağ Gazetesi yazarı Aslan Bulut, ses sanatçısı Leman Sam ve Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç “Bülent Ersoy’un cinsel yapısı” üzerine hararetli bir biçimde tartışıyorlardı. Daha önce yayımlanmış, fakat izlemediğim bir programın tekrarı olan yayında konu, “Bülent Ersoy’un cinsel yapısı”ydı. Tartışma sırasında Reha Muhtar benim bir “İslam mücahidi” olarak bellediğim Bulaç’ın, “yıllardır bireysel özgürlükleri savunan bir kişi olduğunu” söyleyince kulak kesildim. Giyim-kuşamdan yeme-içmeye, yaşam biçeminden cinsel seçime kadar çok geniş bir yelpazeye yayılan bireysel özgürlüklerin savunucusu olduğu kadar “İslami bilgisinin de sonsuz olduğu” yine Reha Muhtar tarafından söylenen bu Zaman yazarı tartışmaya acaba nasıl bir katkıda bulunacaktı?

Herhalde kendisinden konuyu dinsel açıdan değerlendirmesi bekleniyordu.

Değerlendirdi de, ona göre, 1 Haziran 2004 tarihli yasa değişikliğinden sonra “cinsel tercihleri tartışmak veya toplumun nefretini bunun üzerine çekmek suç ol(-muştu). Bunun aleyhinde tahkir edici propagandalar yapılamaz(-dı). Fakat,”İnsanın cinsel tercihlerde bulunma hakkı varsa onları eleştirme hakkı da olmalı(-ydı). Mazbut paradigmadan dünyaya bakan insan, cinsel tercihte bulunan insanı eleştirme hakkına sahip(-ti). Cinsel tercihte bulunan insan bu tercihini evrensel doğru olarak empoze edemez(-di). (O) çocuk ve torununun eşcinsel olmasını istemi(-yordu). Olmaması için de elinden geleni yapı(-yordu). Eşcinsellere karşı bir nefret ve ayrımcılık” da gütmüyordu.

Bunlar, konu “eşcinsellik” oldu mu, “mazbut paradigmadan dünyaya bakan” herkesin söyleyebileceği şeylerdi aslında, dolayısıyla CNN Türk izleyicileri için hiç de ilginç bir yanı yoktu. Ne var ki ilginç yan sonradan gelecekti.

Eşcinsellik dünya üzerinde bilinçli olarak özendiriliyordu, “Eşcinsellik geliştikçe insanların kitlesel olarak öldürülmeleri hızlanıyor(-du). Eşcinsellikle sivillerin savaşta katledilmesi arasında bir orantı var(-dı). Meşru yollardan savaşı göze alamadıkları zaman kitlesel olarak öldürüyorlar(-dı). Şu anda Irak ve Afganistan’da kitleler halinde sivil halkı öldürenlerin çok önemli bir kısmının eşcinsel olduğunu söylüyorlar(-dı). Bundan da özel bir zevk alıyorlar(-dı).”

***

Bu sözler ilginç olmanın ötesinde dehşet verici çağrılar içeriyordu. Şu anda Irak ve Afganistan’da kitleler halinde sivil halkı öldürenlerin “çok önemli bir kısmının” eşcinsel olduğunu söylüyorlar, derken herhangi bir kaynak da belirtmiyordu Zaman yazarı. Eğer kaba deyimle “işkembeden atmıyorsa” böylesine önemli bir bilgiyi nereden öğrendiğini, kimin söylediğini belirtmesi gerekmez miydi?

Çünkü söylediklerinden şöyle bir sonuç çıkıyordu: Amerikalılar bakıyorlar ki heteroseksüel askerler etik kurallara bağlı kaldıklarından yeterince Iraklı ya da Afgan öldüremiyorlar, bunları sistematik bir biçimde homoseksüellerle değiştiriliyorlar. Herhalde homoseksüellik, Amerikan ordusunun asker alma işlemlerinde gerekli ölçütler arasına katılmış olmalı ki eşcinseller Irak ya da Afganistan’daki sivilleri öldüren Amerikan askerleri arasında “önemli bir kısmı” oluşturuyorlardı.

Maazallah, Ali Bulaç’ın açıklamalarına inanacak olsak Divan Şiiri’nin ünlü adlarından olan Nedim’den başlayarak şiirimize, edebiyatımıza, müziğimize, resmimize, mimarimize, moda dünyamıza, bilim dünyamıza bunca katkıda bulunmuş, dünyada yüzümüzü ağartmış onca değerli insanımızı içlerinde gizilgüç olarak bir “cani” barındıran, her an karşımıza bir “katil” olarak çıkabilecek yaratıklar olarak göreceğiz.

Sanırım, Reha Muhtar, “İslami bilgisi sonsuz olan” fakat düşünüp konuşan değil de konuşurken düşünen, ağzından çıkanı kulağı duymayan bu Zaman yazarını izleyicilerine “bireysel özgürlükleri savunan bir kişilik” olarak tanıttığına sonradan pişman olmuştur.

Adam nasıl bir parçalanmış kişiliğe sahipse, hem yukarıda alıntıladığımız sözleri söylüyor hem de “eşcinsellere karşı bir nefret ve ayırımcılık gütmediğini” iddia ediyordu. Bu, ulemanın özgürlükçüsüydü, özgürlükçü olmayanlarını ise varın artık siz düşünün. Ne diyelim, Tanrı bizi bunlardan korusun!

Hiç yorum yok: