“ABD Başkanı Barack Obama öncelikle Irak ve Afganistan'daki askeri operasyonlarda kullanılmak üzere Kongre'den 83,4 milyar dolarlık ek ödenek talep etti. Obama, Temsilciler Meclisi Başkanı'na gönderdiği yazıda, askeri birliklerin Irak'tan çekilmesi ile Afganistan ve Pakistan'daki güvenliği tehdit edici gelişmeleri ek bütçe talebine gerekçe gösterdi. Obama, El Kaide ve Taliban tehdidinin artması nedeniyle askeri masrafların arttığına dikkat çekti. Böylece Irak ve Afganistan savaşlarının toplam bütçesi 900 milyar doları aşmış olacak.” (Almanya’nın Sesi, 10.04.2009)
Görülüyor ki yeni ABD başkanının da eskilerinden pek bir farkı yok; konu ABD’nin çıkarları oldu mu o da kendinden öncekiler gibi “savaşçı” kesiliyor.
Obama’nın ek savaş bütçesi istediği tarih de ilginç; NATO zirvesinde ve zirveden dönüş yolunda 46 saat kaldığı Türkiye’de “savaş artık siyasetin bir aracı olmamalıdır” yollu “mesajlar” verdikten hemen sonra Temsilciler Meclisi Başkanı’na talep yazısı döşeniyor.
***
Yeni ABD başkanı talep ettiği 83,4 milyar dolarlık ek ödeneği mutlaka alacak ve bu para mermi, makineli, tank, roket, bomba olup Irak ve Afgan halklarının canına okuyacaktır.
ABD sisteminin doğası gereği bir savaş makinesidir. Son 100 yılına bakıldığında bu ülkenin kendi çıkarlarının söz konusu olduğu hiçbir sorunu savaşsız çözmediği, savaşsız çözme yoluna başvurmadığı görülmektedir. Dolayısıyla ABD’nin yürürlükteki sistemi ayakta kaldığı sürece başa geçen her başkanın temel görevi bu makineyi en mükemmel biçimde çalıştırmaktır. Bu açıdan bakıldığında ABD başkanın adı Kennedy, Nixon, Ford, Reagan, Carter, Clinton, Bush ya da Obama olmuş, hiç fark etmemektedir.
Dünya barışı açısından ABD başkanlarının Cumhuriyetçi mi yoksa Demokrat mı oldukları da bir anlam taşımamaktadır. Sosyalist Küba’yı yıkmak için Domuzlar Körfezi’ne çıkartma yapan (ve yüzüne gözüne bulaştıran) Kennedy de Irak’ı ilk bombalatan ABD başkanı Clinton da “demokrat”tırlar.
Bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, kendi grup toplantı salonlarında bu ülkenin milletvekili bir parti başkanına Kürtçe olan ana dilinde kısa bir konuşma yaptığı için “büyük infial” duyan medya, dünya emperyalizminin patronu Obama’nın, emperyalizme karşı verilen kurtuluş savaşımız sonucunda kurulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerimize kendi dilinde yaptığı “ders verir nitelikteki aşağılayıcı” konuşmayı överek göklere çıkarmıştır.
Ermeni sorunu konusunda, “Ben soykırım diyorum, bu kayıtlara da geçti zaten, ama siz konuyu bir de Ermenistan’la görüşün,” sözleri aşağılama değil midir?
Ülkesindeki yüzde 3’lük nüfusa dünyayı dar etmek için sistemli bir yabancı düşmanı politika izleyen “hristofaşist” Halk Partisi’ne şirin görünüp parlamentoda desteğini almak için Hz. Muhammet karikatürlerini salt eleştirmekten bile kaçınan Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğini gerçekleştirebilmek için, Türkiye Başbakanına “Adam İslam dünyasından özür dileyecek, ben garantörüm,” mavalını okumak nasıl yorumlanmalıdır?
Ya bu ülkenin iki kurucu halkından biri olan Kürtleri “azınlık” olarak tanımlamak!
Adam gelmiş, burada kaldığı 46 saat içinde onca insanla konuşmuş, bir kişi bile kalkıp, “Arkadaş, sen neler söylüyorsun öyle, kendine gel!” demiştir, diyememiştir.
***
Obama yeni bir savaşçıdır. Henüz bilenme aşamasındadır. Temsilciler Meclisi’nden ödenek çıksın, savaş endüstrisine milyarlar akıtılacak, ABD endüstrisi canlanırken üretilen yeni teknolojilerle donanmış silahlar Iraklıların, Afganların üzerine ölüm kusacaktır.
Eğer iktidardakilerin kafası değişmezse Türkiye’de yeni ölümlere payandalık yapacaktır, utançlarla lekelenecektir.
Kafası değişmeyenleri değiştirmek de bir seçenektir elbet.
1 yorum:
Yeni bir ten rengi ve adındaki Hüseyin ile sempati toplamaya çalışıyor.Ama yinede aynı amaca hükmediyor.
Yorum Gönder