1 Nisan 2009 Çarşamba

İŞİNİ BİLEMEME DURUMLARI ÜZERİNE BİR NOT DÜŞÜMÜ - 25.03.2009

Başbakanın müthiş olduğu kadar son derece aydınlatıcı da olan sözleri hepimize rahat bir soluk aldırdı. Aylardır düşünüyor, düşünmekten beyin damarlarımız çatlayacak gibi oluyor, fakat yaşadıklarımızın, tanık olduklarımızın nedenlerine akla yakın bir yanıt bulamıyorduk.

Ben, örneğin, camları buğulu kahvehanelerde masaları dolduran “okey”cilerin sayısındaki olağanüstü artışın nedenleri üzerine umutsuzca kafa patlatıyordum. Toplumumuzda ayrı bir yeri olduğu bilinen bu zamanı sınırsız kesimdeki ani kalabalıklaşmanın mutlaka bir nedeni olmalıydı. Sayıları birden üçe, beşe, ona katlanmıştı ve katlanma sürüyordu.

Ani kalabalıklaşma bağlamındaki bu olağanüstü artışın benzer görüntülerine Taksim ile Tünel alanlarını birbirine bağlayan ünlü Cadde-i Kebir’de de (yeni adıyla İstiklal Caddesi) tanık olunuyordu. Normal koşullarda hafta sonları 3 milyon kişiyi ağırlayan 1.7 km uzunluğundaki cadde bir anda sayısı ikiye katlanan insan kalabalığını taşıyamaz olmuştu.

Kısacası, ilginç şeyler yaşanıyordu ve bizler bu yaşananlara tanık oldukça düşünmekten başka bir şey yapamıyorduk. Tam anlamıyla bir “Düşün, taşın, b.tur işin” sorunsalının sarmalına düşmüş, çıkıp kurtulamıyorduk.

Bu arada bizim Cumhuriyet’teki arkadaşların muhaliflikleri de katlanarak derinleşiyordu. Onlara kalsa yaşadığımız, gördüğümüz, tanık olduğumuz her şeyin, her olayın, her durumun tek “müsebbibi” iktidar ve onun uyguladığı ekonomi politikalarıydı. Dillerine bir “küresel kriz” lafı dolamışlar, uzattıkça uzatıyorlardı. Kriz sözde bizi de vurmuşmuş da, fabrikalar kapanıyormuş da, işsizlik artıyormuş da… Buna benzer can sıkıcı, iç karartıcı müzmin muhaliflikler yani.

Oysa Başbakan bambaşka şeyler söylüyordu; artık dünyanın 17., Avrupa’nın da 8. büyük ekonomisine sahip olduğumuzu, ülkemizin artık bir gül bahçesine döndüğünü (O, “Güllük Gülistan” diyor), kendi iktidarlarının kurduğu bu sağlam yapıyı en dehşetengiz gibi görünen krizin dahi sarsamayacağını anlatıyordu. Bunlar iç açıcı, gönül ferahlatıcı güzel sözlerdi. Bizimkiler ise hiç mi hiç inanmıyorlardı bu hoş sözlere.

Dünya kapitalizmini temelinden sarsan küresel bir felaket yaşandığı doğruydu, ne var ki bu felaket (ya da başka bir deyişle kriz) bizi “teğet” geçecekti. Bu da çok doğaldı, çünkü bu iktidar 6.5 yılda öyle bir Türkiye görüntüsü yaratmıştı ki krizin kralı olsa, “Aman burayla işim olmasın,” deyip korkudan sıvışırdı. Başbakanın kastettiği de buydu. Kriz korkutan bir ülkenin evlatları olmuştuk ve biz ondan korkacağımıza o bizden korkmalıydı. Nitekim krizi fena halde korkutmuştuk, tam yaklaşacak gibi olmuştu ki burada olup bitenleri görünce korkudan dili tutulmuş, çareyi tüymekte bulmuştu.

Bizim muhalif arkadaşların göremediği buydu işte. Krizin kaçıp gittiğini bir türlü görmek istemiyorlardı. Onlar hâlâ aynı yerdeydiler, “kriz” diyorlar başka bir şey demiyorlardı. Hele içlerinde biri vardı ki (ad vermek istemiyorum burada, diyelim H.Ç. olsun) fabrikaların, işyerlerinin birbiri ardınca kapanmalarını bile korkusundan bizi teğet geçen o sanal krize bağlıyordu. Ona kalsa yukarıda sözünü ettiğim o olağanüstü kalabalıklaşmanın bile nedeni krizdi.

Oysa üç beş iş bilmez sanayicinin fabrikalarının, bir avuç yeteneksiz esnafın atölyelerinin, dükkânlarının kapanması çok doğaldı. Öyle ya önce işi öğreneceksin, sonra işyerini açacaksın! Bunlar tam tersini yapmışlar ve batmışlardı. Sayıları birazcık fazlaydı; doğal ki bunların sayıları fazla olunca kapıya koydukları mavi tulumlu ve beyaz yakalı çalışanlarının da sayıları fazla olacaktı. Kısacası bu ülkede her şey kendi doğallığı içinde yaşanıyordu. Kapıya konan çalışanların ise mutluluklarına diyecek yoktu doğrusu, kahvede taşlama, İstiklal Caddesi’nde avarelik… Oh, gel keyfim gel!

***

İstanbul’da Kemal Kılıçdaroğlu’na, İstanbul-Kadıköy’de Selami Öztürk’e, Ankara’da Murat Karayalçın’a, İzmir’de Aziz Kocaoğlu’na, İzmir-Konak’ta Hakan Tartan’a, İzmir-Dikili’de Osman Özgüven’e, Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen’e, Antalya’da Mustafa Akaydın’a yerel seçimlerde yürekten başarılar diliyorum.

Hiç yorum yok: