12 mart 2009, Türkiye’nin demokrasi tarihinde önemli bir gündü. Yıllar sonra bile insanlar geriye dönüp baktıklarında o günü anımsayacaklar, “Müthiş bir gündü,” diyeceklerdi.
Gerçekten de yakın tarihimizde benzeri görülmeyen bir demokratik dayanışma eylemiydi o gün ortaya konan.
Yazılı basınımızın onlarca usta kalemi birer ikişer geliyorlar, avludaki Cumhuriyet okurlarının coşkulu alkışlarının eşliğinde binaya giriyorlardı. İçeride ancak on altı kişinin sığabileceği bir imza masası hazırlanmıştı, dönüşümlü olarak masaya geçiyorlar, önlerinde birikmiş okurların uzattıkları kitapları imzalıyorlardı.
Mustafa Balbay adına 10-15 yazar tarafından imzalanan kitapların içerdiği manevi değer okurları bir-iki kitap yerine 4-5 alıp imzalatmaya yöneltmişti; Cumhuriyet Kitapları’nın çalışkan yöneticisi Fazilet Kula ve arkadaşları okurlara kitap yetiştirmek için sürekli koşuşturuyorlardı. Bu dayanışma şöleni de Fazilet Kula’nın fikriydi.
12 mart 2009, Perşembe unutulmayacak bir gündü.
***
Meslektaşlar arası bir dayanışma etkinliği olmanın yanı sıra bu imza günü demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere olan inancın somut bir güç birliğine dönüşmesiyle ayrı bir anlam kazanmıştı. Çeşitli gazete ve televizyon kanallarından köşe yazarları ve yorumcular, günlük mesleki uğraşlarında birbirlerine karşı sürdürdükleri polemikleri, birbirlerine yönelttikleri eleştirileri bir yana bırakmışlar, yazılarına yansıyan düşüncelerini paylaşmasalar da bir haksızlığa uğradığına inandıkları tutuklu bir meslektaşlarıyla dayanışmak için bir araya gelmişlerdi.
Bu, aydınlar arasında son yıllarda yok olmaya yüz tutan “uzlaşı kültürünün” yeniden canlandırılabileceğini göstermesi açısından önem taşıyordu.
Farklı siyasal görüşlerden altmışın üzerinde köşe yazarı ve televizyon yorumcusunun sergilediği dayanışma, aydınlık bir Türkiye özlemi çeken herkesin içini aydınlatan, geleceğe ilişkin bir umut ışığıydı.
Türkiye’nin üzerine çöken karabulutlar dağıtılabilirdi.
Cumhuriyet okurları, var güçleriyle “Balbay çıkacak, yine yazacak!” diye seslenirlerken karabulutların “mutlaka” dağıtılacağına ilişkin umutlarını dile getiriyorlardı.
***
Dünyanın hiçbir demokratik hukuk devletinde bir gazetecinin, bir yazarın kendisinin bilgisayar belleğinden sildiği notlarının uzmanlar eliyle yeniden görüntülenmesi sonucu elde edilen verilerin bir iddianamede delil olarak değerlendirilmesi gibi “tuhaf” bir duruma rastlamak olası değildir.
Böyle bir durum bir polisiye yazarının notlarından yola çıkarak onun bir cinayet planlayan “katil adayı” ya da Ortadoğu üzerine bir roman hazırlığında olan bir yazarın notlarına bakarak onun bir “terörist” olduğu gibi akıllara seza sonuçlar doğurmaz mı?
Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise Mustafa Balbay da kısa zamanda özgürlüğüne kavuşacaktır.
Cumhuriyet okurları doğruyu sesleniyorlar.
Mustafa Balbay çıkacaktır, yine yazacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder