26 Nisan 2009 Pazar

O POS BIYIKLI, KOCA SAKALLI, GÜR SESLİ ADAM - 26.04.2009

Onu önce türküleriyle tanımıştım, sanırım “Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar/ Geliyoruz, geleceğiz, yakındır” dizeleriyle başlayanı ilk devrimci türküsüydü. Yirmili yaşlardaydık, devrimci yüreklerimize işleyen gür bir sesti o. Sonra fotoğraflarını gördük gazete ve dergilerde, daha sonra da elinde sazıyla miting alanlarında çıktı karşımıza. Sesiyle uyumsuz denebilecek ölçüde ince bir gövde yapısı vardı. Ellerine, kollarına dikkat etmiştim, kolları adaleli, parmakları uzundu. Gür, siyah saçları, siyah pos bıyıkları, koca bir sakalı vardı.

Babasını iki yaşındayken yitirmiş, Diyarbakırlı yoksul bir köylü çocuğuydu. Küçük yaşlardan itibaren atıldığı yaşam savaşında Diyarbakır’ın çevre kasabalarını, köylerini dolaşıyor, ne iş bulursa yapıyordu. 17 yaşındayken yolu İstanbul’a düşmüş, o zamanlar Büyülçekmece’ye bağlı bir köy olan Mimar Sinan’daki taş ocaklarından birine işçi yazılmıştı. 1949 yılıydı. Ocak kapanınca bir süre lastik fabrikalarında çalışmış, sonra askerlik görevi için Erzurum’a gitmişti. Saz çalmayı askerlik sonrasında kendi kendine öğrenmiş, elinde sazı Anadolu’yu dolaşmaya başlamıştı. Başlarda bir “aşk ozanı”ydı o. Türkülerini yalnızca hayallerinde var olan Güllüşah adındaki bir kadın için yazıp söylüyordu. Ne var ki hayat çoğu zaman beklenmediklere gebedir; 1957 yılında Uşak Şeker Fabrikası’nda çalışırken kentin hapishane müdürü onu bir kızla tanıştırır. Güllüşah’tır kızın adı, evlenirler. Müziğe yetenekli bir kızdır o da, kocasından saz çalmayı öğrenir, birlikte çalıp söylemeye, hatta 1958 yılında Ankara Radyosu’nda Muzaffer Sarısözen’in Yurttan Sesler programına karı koca düzenli çıkmaya başlarlar.

***

Demokrat Parti yıllarıdır. Diyarbakırlı “aşk ozanı” siyasallaşmaya başlar. Celal Bayar ve Adnan Menderes ile tanışır, kısa zamanda Demokrat Parti mitinglerinin aranan ozanıdır artık. “Evvel Allah, sonra Demokrat Parti” gibi -daha sonra pişmanlık duyduğunu söylediği, anlatırken gülüp alay ettiği- “yandaş” türkülerle köylü kabalıklarının karşısına çıkar. 27 Mayıs 1960 darbesi ile Demokrat Parti dönemi son bulur.

1961 Anayasası’yla birlikte birçok şey değişmeye başlar; 1962 yılında Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurulur ve siyasal yelpazede en köktenci muhalefet odağı olarak sol uçta yerini alır. O pos bıyıklı, koca sakallı, gür sesli adam da devrimcileşir, esmeye başlayan devrimci rüzgârın seslerinden biri olur. TİP toplantılarında, öğrenci mitinglerinde her zaman sahnededir.

“Sorumluyum ben çağımdan/ Düz ovamdan dik dağımdan/ Sömürgeni toprağımdan/ sürene dek yazacağım…” ya da “Aracının aldığı fark/ Gümbür gümbür işleyen çark/ Hırsından çatlayan toprak/ Bizim bizim hepsi bizim…” gibi dizeleriyle kitleleri coşturur.

***

Devrimci rüzgârlar askeri darbeler tarafından kırılıp yeni yetişen gençler politikadan arındırıldıkça o pos bıyıklı, koca sakallı, gür sesli adamın sazı da, sözü de pek aranmaz oldu. Toplum hızla değişmişti, değişiyordu, öyle ki 60’lı, 70’li yıllarda türkülerine miting alanlarında sol yumrularını havaya kaldırarak eşlik etmiş kimi “eski devrimcilerin” yüzleri, onun adı anıldığında ekşiyor, küçümseyici, alaycı anlatımlar alıyordu. Bugün Ravel’i, Charlie Parker’i, Hamamizade İsmail Dede’yi seviyor olmak dünün o pos bıyıklı, koca sakallı, gür sesli ozanını “iyi hatırlamanın” önünde bir engelmiş gibi.

Fakat 1980’lerle birlikte yükselen neo-liberal dalgalar ülkemizin insan malzemesinin büyük bölümünü derinden ve olumsuz etkilemiş, köklü değer yıkımlarına yol açmıştı. Solda derin yaralar açılmış, kan kaybedilmiş, bir bölüm “eski solcu” geçmişinden utanır olmuştu. Bunlar, ağızlarını her açtıklarında yeni egemen düzene ve düzenin sahiplerine yaranabilmek için kendi geçmişlerine amansızca saldırıyorlar, saldırdıkça da aşağılaşıyorlardı.

Yeryüzünde benzeri görülmeyen boyutlarda alçalarak soldan sağa devrilen bu döneklerin tersine Âşık İhsani (Sırlıoğlu) sağdan sola evrilerek devrimcileşmiş bir halk ozanıydı. 21 nisan 2009 günü Diyarbakır’da öldü ve orada toprağa verildi. 77 yaşındaydı.

Üzerine yıldızlar yağsın.



Hiç yorum yok: