2 Eylül 2008 Salı

ELVEDA ERGENEKON - 03.09.2008

Geçen haftanın en önemli olayı yine şok edici siyasal, sosyal ve kültürel yeni tartışmalara yol açan Ergenekon Soruşturması ile ilgiliydi. Savcının 455 klasörde topladığı delil/kanıt belgeleri arasında rastlanan bir ad gündeme bomba gibi düşmüştü. Dosyada yer alan bir belgede ülkemizin yetiştirdiği büyük ses sanatçılarından, ama aynı zamanda da sahnede sergilediği kıvrak mı kıvrak özgün yılan dansı kadar günümüzün öne çıkan liste başı şarklarından ‘Hade… Hadeee… Haddeeeee…’nin yaratıcısı olarak kendine haklı bir ün yapmış Fatih Ürek’in ‘azılı bir işkenceci’ olduğu ileri sürülüyordu.

Sanatçı, adının, hem de azılı bir işkenceci olarak, liberal aydınlarımız tarafından Cumhuriyet tarihinin en önemli davası olduğu söylenen Ergenekon ile ilişkilendirildiğini öğrenince büyük sanatçılara özgü o vakarla, “Hade… Hadeee… Haddeeeee… Ne anlarım ben kırbaçtan?” diyerek tepkisini ortaya koymuştu.

Ne var ki Ergenekon Klasörlerinde adına rastlanan tek sanatçı Fatih Ürek değildi. Mesleği avukatlık olan bir muhbir yurttaşımızın derleyip kaleme aldığı ve önemli bulunduğu için soruşturma klasörüne konan ‘Azılı İşkenceciler Listesi’nde Kadir İnanır, Lale Mansur, Hüner Coşkuner, Yeşim Salkım, Zuhal Olcay, Sibel Can, Hülya Avşar, Müjde Ar, Hande Ataizi, Emel Sayın, Ferhan Şensoy, Yıldız Tilbe, Ayşen Gruda, Tarık Tarcan, Göksel Arsoy gibi sanatçılar da bulunuyordu.

Bu listenin yanında bir de okuyanların kanını donduran ‘Azılının Azılısının Azılısı İşkenceciler’ başlıklı bir liste daha vardı. Futbolcu Oğuz Çetin, siyasetçi Fikri Sağlar, işadamı Halis Toprak, sinema oyuncusu Fatma Girik, futbol kulübü başkanı İlhan Cavcav, eski başbakan eşi Özer Çiller ve bir süre önce yaşama veda eden AKP milletvekili Osman Yağmurdereli de bu listede yer alan isimler arasındaydı.

Durum böyle olunca konu doğal olarak hukuk zemininden çıkıp magazin dünyasına mal olmuştu. Magazinciler Marmaris’i, Bodrum’u, Alaçatı’yı bir yana bırakmışlar şimdi ‘azılı’ ve ‘azılının azılısının azılısı’ işkenceci oldukları ‘ihbar’ edilen bu kişileri tartışıyorlardı.

İşin suyu bu denli çıkıp da boyumuzu aşınca bize bu Ergenekon meselesine şimdilik “Elveda!” demekten başka bir yol kalmıyordu.

Yukarıda Marmaris, Bodrum… derken bir süre önce tatilimin bir bölümünü geçirdiğim Akyarlar geldi gözlerimin önüne. Gidenler bilirler, Akyarlar Bodrum’un en şirin, en dingin aynı zamanda da doğallığını korumayı başarmış ender koylarından biridir. Daha doğrusu ‘biriydi’, çünkü bir işletmeci koyun denizden bakıldığında sağ yanda kayan kıyısındaa 1.500 yataklı olacağı ve gelecek yıl açılacağı söylenen heyula bir otel yaptırıyor. Otelin gerek yerleşim gerekse mimari yaklaşım açısından koyun doğasıyla uyuşmazlığı bir yana, bir ‘tesettür tesisi’ olacağı söyleniyor. Eğer bu doğruysa vah Akyarlar’ın geleceğine…



Yalnızca yerli turistlerin ilgisini çeken, bu nedenle de turizm sezonu çok büyük ölçüde yazları okul tatili dönemiyle sınırlı olan beldenin küçük işletme sahipleri bu söylentinin doğru çıkması durumunda ne yapacaklarını kara kara düşünüyorlar. Haklılar çünkü 1.500 yataklı otelin doluluğu durumunda hizmet vereceği ‘mutaassıp’ müşteri sayısı bir gecede koyun tüm lokanta, cafe, bar, pastane, börekçi vb. mekânların alacağı müşteri kapasitesinin üzerinde olacak. Esnaf, haklı olarak otelin olası müşteri profilinin bugüne kadar Akyarları tatil beldesi olarak seçen müşterilerini uzaklaştıracağını düşünüyor.

Soldan dönme liberallerimizin Türkiye için öngördükleri değişimin bir yanı da bu! Onlara göre Keçiören’de belediye görevlilerinin saat 23.00’ten sonra içki satan tekel bayilerini dövüp hastanelik etmeleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eline geçirdiği gastronomi işletmelerini kendi şirketlerine devredip içki yasağı getirmesi gibi –şimdilik bir olasılık da olsa- Akyarlar beldesinin mutaassıp Müslümanların kurtarılmış bölgesi ilan edilmesi de bir takım sancılara neden olması doğal olan bu köklü değişimin bir parçası.

Bu köklü ‘dönüşüm’ü bugün çekildikleri gettolarından alkışlayarak izleyenlerin gün gelip de ‘dönüşüm’ gettolarının sınırlarını zorlamaya başladığında, “Bu kadar da olmaz!” diye nasıl feveran edeceklerini görür gibi oluyorum.



Hiç yorum yok: