27 Eylül 2008 Cumartesi

GERÇEĞİ GÖRÜP DE GÖRMEZDEN GELMEK - 28.09.2008

8/9. Ergenekon dalgasından sonra haftanın en önemli olayı Perşembe günü Uğur Dündar’ın yönetiminde gerçekleşen ve TBMM’den naklen verilen Kemal Kılıçdaroğlu ile Dengir Mir
Mehmet Fırat
arasındaki söz düellosuydu.

Olay ertesi gün tüm gazetelerin manşetindeydi. Gazeteler attıkları manşetlere uygun haberler/yorumlar döşenmişlerdi. Fakat aralarında öyleleri vardı ki, insan, “Acaba bunlar başka bir tartışmaya mı tanıklık etmişler?” diye sormadan edemiyordu.

Kılıçdaroğlu, Fırat’a yönelttiği suçlamalarını toplumumuzun okulluluk ortalamasının 4 yılın altında olduğunu hesaba katarak suçlamalarını herkesin anlayabileceği bir açıklıkta dile getirmiş, söylediklerini de belgelemişti.

Bu belgelere göre 24 ekim 2000 tarihli bir müfettiş raporuyla Dengir Mir Mehmet Fırat’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve yüzde 30 ortağı olduğu MENAS A.Ş.’nin ‘hayali ihracat’ yaptığı saptanmış, Danıştay da MENAS şirketini mahkum ederek haksız olarak aldığı vergi primleri Hazine’ye geri ödemesine karar vermişti. Bu karar, MENAS hayali ihracatçı bir şirket midir, değil midir, sorusuna verilen kesin bir yanıttı.

Dengir Mir Mehmet Fırat ise başka soruşturmaların sonuçlarını karşı-kanıt olarak ileri sürüyordu. Oysa başka soruşturmalarda MENAS’ın yargı tarafından aklandığını gösteren bu kanıtların Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği kesinleşmiş mahkûmiyet kararıyla bir ilgisi yoktu.

Ne var ki Dengir Mir Mehmet Fırat’ın belgelediği bu aklanmanlar bir kısım medyaya göre insanların ‘kafalarını karıştırmış’, vatandaş ‘hiçbir şey anlamamıştı’. Durum gerçekten vahimdi, çünkü bu denli somutluk karşısında insanın kafasının karışması için tedavi edilemeyecek ölçüde salak olması gerekirdi. Zekâsı en alt düzeyde olan herhangi insan suretli bir yaratık bile bir şirket hakkında eğer ikide bir soruşturma açılıyorsa bundan o şirketin ‘lekeli’ bir durumu olduğunu çıkartabilirdi. Türkiye ekonomisinin ‘hayali ihracat’ yağması incelendiğinde hiçbir hayalici şirketin ihracatının tümünü ‘hayali’ yapmadığı, yetkili/ilgili makamların gözünü boyamak için arada bir de olsa kurallara uygun davrandığı biliniyordu.

Gerçeği görüp de görmezden gelmek bizim bir kısım medyamıza özgü etik/ahlak dışı bir davranıştı.

Hayali ihracatı da içeren/kapsayan ticari namussuzluk gebelik gibi bir durumdu, nasıl ‘yarım gebelik’, ‘az gebelik’ gibi bir durum söz konusu olamazsa, gebelik gebelikse, namussuzluk da namussuzluktu. Bir şirket eğer hayali ihracat yapmışsa, bu nedenle mahkûm olmuşsa üzerine leke düşerdi. Lekeli bir şirketin arada bir ‘yasal’ davranması onun lekeliliğini ortadan kaldırmazdı. Lekeli bir şirketi savunmak insanın omuzlarına binen çok ama çok ağır bir yüktü. Dengir Mir Mehmet Fırat dolaylı da olsa bu ağır yükü sırtlarken, doğal olarak onu savunan medya da, onun ait olduğu AKP de aynı yüke omuz veriyordu.

‘Eroin meselesi’nde ise o tarihte söz konusu lekeli şirketle ilişiği kalmamış Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’ı tenzih ederek düşünüyorum… Nasıl bir cüretkârlık, nasıl bir sahtekârlıksa hayali ihracatçılıktan lekeli MENAS şirketinin avukatı yetkili makamlara, Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’ın adını da kullanarak MENAS ürünlerini taşıyan kamyonların gümrüklerde ‘sıkı sıkıya’ aranmamasına ilişkin başvuruda bulunmuştu. Fakat gümrükçüler bu siyasi baskı girişimine kulak asmayıp bir MENAS kamyonunu didik didik edip 89 kilogram eroin ele geçirmişlerdi.


Kılıçdaroğlu’nun sunduğu bu belge karşısında Sayın Fırat, haberi olmadığından olacak, şaşırmış, yorum yapmaktan kaçınmıştı. Umarız, derhal harekete geçerek adını kanunsuz/izinsiz olarak kullanan ve adının bir uyuşturucu kaçakçılığında geçmesine yol açarak saygınlığına gölge düşmesine neden olan bu avukat hakkında yargıya başvuracaktır.

Adından da anlaşılacağı gibi Sayın Fırat bir ‘mir’, yani ‘bey’dir. Beylere yakışan da budur.

Hiç yorum yok: