Yazıyorlar, çiziyorlar, televizyon ekranlarında boy gösterip yorumlar yapıyorlardı, fakat olmayınca olmuyordu. Onca yıl uğraştan sonra nihayet boşa kürek çektiklerini anlamışlardı; derin bir hayal kırıklığı yaşıyorlardı.
Bir isyan patlaması kaçınılmazdı ve o kaçınılmaz patlama “Müslüman liberalizmin” gözde kalemlerinden Fehmi Koru’dan gelecekti. Koru, Recep Tayyip Erdoğan’ı ilkin Obama iken, sonra giderek Bush’laşan bir hilkat garibesine benzetmişti. Başbakan da doğal ki bu benzetmenin altında kalmamış, Yeni Şafak yazarına “Sevsinler seni!” diyerek tepkisini ortaya koymuştu.
Fehmi Koru’yu kimler sevecekti? Bunu bilemiyoruz, ayrıca sorunun yanıtı bizi pek ilgilendirmediğinden üzerinde durmuyoruz.
***
İsyan eden yalnızca Fehmi Koru değildi. Star Gazetesi başyazarı Mehmet Altan ondan çok daha önce, ta şubat ayında Başbakan’la itişip kakışmaya başlamıştı. Bir televizyon programında, “Türkiye'de 12 milyon kişi günlük 1 dolarla yaşıyor. 600 bin kişi aç yatıyor. Türbandan acil sorunlar var,” deyince, 13 şubat günü Başbakan tarafından azarlanmıştı. Olay Mehmet Altan’ın abisi Ahmet Altan’ı öfkelendirmiş, “İsyan Günlerinde Aşk”ın yazarı, 17 şubat tarihli Taraf’ta, "Sen önce Şemdinli'yi bir aydınlat, Dink'in katillerini bir bul da… Birisini 'azarlamanın' senin haddin olup olmadığını sonra konuşalım" diyerek Başbakan’a meydan okumuştu.
Bu arada “muhafazakâr liberal” Nazlı Ilıcak araya girmiş, 20 şubat tarihli Sabah’ta, "Gelin liberaller ve muhafazakârlar barışın! Ne muhafazakâr kesim, başörtüsü bildirisine imza atmadığı için, 'özgürlük anlayışı türbana kadarmış' diye Mehmet Altan'ı suçlasın, ne de Mehmet Altan, 'özgürlüklerin sınırını siyasal iktidarın işaretiyle belirleyen kurşun askerler' diye muhafazakâr kesime çatsın," önerisiyle tarafları yumuşatmıştı.
Hasan Cemal’in de yüreği soğumuştu Başbakan’a karşı. “Ve Erdoğan'ın son olarak 'pompalı tüfek kullanan vatandaşı' mazur gösteren, "Ya sev ya terk et!" diyen son konuşmaları hakikaten çok vahimdir. Hukuksuzluğu çağrıştıran, neredeyse Neo-Nazilere taş çıkartan bu söylemle, yazın bir kenara, ne demokrasi bağdaşır, ne de hukuk...”
7 kasım tarihli Milliyet’te yer alan bu satırlar yenir yutulur türden değildi.
***
Allah bunlara çokça sabır, biraz da akıl fikir versin, başka ne diyebilirim ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder