19 Kasım 2008 Çarşamba

ÂLEMİ KÖR, MİLLETİ SERSEM SANMAK - 19.11.2008

Türkiye’de 50 bin kişinin telefonunun birileri tarafından düzenli olarak dinlendiği söyleniyor. Telefonlar dinlenenler şöyle böyle insanlar değil, öyle olsalar düşünüp konuştukları niçin merak edilsin ki? Onlar önemli kişiler, aralarında politikacılar, bilim adamları, gazeteciler, bankacılar, ne bileyim, yargıçlar, askerler var. Dinleyenler, dinlenenlerden edindikleri bilgileri herhalde rapor halinde başka birilerine sunuyorlar.

Cumhuriyet Halk Partisi Adana Milletvekili Taciser Seyhan’a göre teknolojik gelişmeler kişiler arasındaki iletişime “pasif müdahale” olanaklarını oldukça genişletmiş, olay artık “telekulak” ile sınırlı değil, bir süredir “telegöz” operasyonlarından da söz ediliyor. O “birileri” ellerindeki olanaklarla diledikleri kişilerin bilgisayarlarına, internet ağına bağlanabilen cep telefonlarına gönderilen elektronik postalarını okuyabiliyorlar. Bu teknolojik olanak doğal ki dinleyenlerin işini çok kolaylaştırıyor; dinle, çöz, yaz gibi yoğun emek gerektiren çabalardan kurtuluyorlar. Bir tuşa basmakla önemli görülen elektronik posta merkezdeki ana bilgisayarda depolanıyor ve istenildiğinde kâğıda yansıtılabiliyor. Burada amacım kişilerin Anayasa ve yasalarca güvence altına alınmış iletişim özgürlüklerine yapılan bu türden müdahaleleri eleştirmek değildir, çünkü artık iyice biliyoruz ki yetkililer her zaman olduğu gibi buna da mutlaka yasal bir kulp bulup takacaklardır. Ama mademki yapılıyor bari doğru dürüst bir işe yarasın.

***

Yaşadığımız ekonomik kriz başta Başbakan olmak üzere aralarında ekonomi ve dış ticaretten sorumlu devlet bakanlarının, sanayi ve ticaret bakanının, maliye bakanının bulunduğu sorumlu kadronun dünyada olup bitenlerden pek haberleri olmadığını ortaya koydu. ABD, Japonya, Almanya gibi dünya ekonomi devlerinin küresel kriz nedeniyle gelecek telaşına düştükleri bir ortamda “bizimkiler” kendi inançlarına pek uygun düşen kaderci bir yaklaşımla “Bize bir şey olmaz! Kriz bizi teğet geçer!” diye düşünmek, bu doğrultuda da davranmak gafletine düştüler. Biraz gözlerini, kulaklarını açabilseler, gümbürdeyerek gelen kriz karşısında devekuşları gibi kafalarını kuma gömmeyip gerekli önlemleri alsalar Türkiye bu badireyi daha az bir hasarla atlatabilirdi.

Bugün 18 kasım 2008, Salı, saat 12.13. İMKB puan yitiriyor: 23.165; Dolar yükselişte: 1.6605; Euro yükselişte: 2.0940. İMKB’de işlem gören kâğıtların yüzde 70’ini kontrol eden yabancılar hisseleri elden çıkartıp dövize yöneliyorlar. Dolarları, Euroları ceplerine koyup Türkiye’yi terk ediyorlar. Türkiye döviz darboğazına giriyor. Başbakan dış borç arayışında; bakmayın siz “Ümüğümüzü sıktırmayız,” dediğine, ekonomimizin ümüğü eninde sonunda IMF’ye teslim edilecek.

Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) istatistikleri eylül sonu itibariyle işsiz sayısında 144 bin 933 kişilik bir artış olduğunu gösteriyor. Tüketimdeki durağanlaşmaya bağlı olarak Ekim ayından itibaren hızlanan istihdam daralmasının önümüzdeki aylarda işsizliğin boyutlarını nasıl derinleştireceğini varın, siz hesap edin. Dış finansman bulunmadığında yatırımların duracağını, ihracatta karşılaşılacak gerilemenin reel sektörü dolayısıyla işsizliği ne ölçüde etkileyeceğini artık sokaklardaki çocuklar bile düşünebiliyor.

***

İktidardakiler ya körleşip sağırlaştıklarından dünyayı göremiyor, konuşulanları duyamıyorlar ya da bilgi donanımları sorunları algılamada yetersiz kalıyor. Oysa ellerinde “telekulak”, “telegöz” gibi olanaklar var; “Gazete başyazarları dostlarıyla acaba ne konuşuyor?” bunu merak edeceklerine dinlenen kişiler arasında ekonomist, bankacı, bilim adamı gibi uzmanlar bulunuyor. Onların ne konuştuklarını merak etsinler, en azından işlerine yarar bir şeyler öğrenirler. Belki o zaman “ekonomi” denen şeyin “darıcılık”, “gemicikçilik” gibi günlük ticaretten ibaret olmadığını öğrenirler.

Ya da her şeyi biliyorlar ama bilmezden gelerek toplumu aldatıyorlar. O zaman bunlara “Siz âlemi kör, milleti sersem mi sanırsınız?” diye sormak gerekiyor. Bir de sandıkları gibi olmadığımızı göstermek tabii.



Hiç yorum yok: