5 Temmuz 2009 Pazar

MUTSUZ LİBERALLER - 05.07.2009

Sivil yargı-askeri yargı tartışmaları tüm hızıyla sürerken kulaklar da Çankaya’da; Cumhurbaşkanı AKP milletvekillerinin gece yarısı yasasını onaylayacak mı, yoksa TBMM’ne geri mi gönderecek? Hayatımızın geri kalanı güllük gülistan olduğundan böyle şeylerle zaman öldürüyoruz toplumca; ha, toplum deyince aklıma geldi, birbirinden güzel, birbirinden heyecanlı diziler, izdivaç programları, yemek yarışmaları falan günde ortalama 5 saat televizyon izlerken, yılda yalnızca 6 saat kitap okuyormuşuz. Kafalarımız kabak gibi yani, bir yere toslayacak olsak içinden çekirdekler dökülecek. Yılda 6 saatlik kitap okumayla en ufak hücreleri bile dolmayan boş kafalarımızı bu yılın ilk üç ayında yüzde 13,8 küçülen ekonomimize yoracak hâlimiz yok ya, hem yoracak olsak ne yazacak? Bırakalım başkaları yorsun!

Tanrı’nın bir lütfu işte, “iyi eğitimli” liberallerimiz var; onlar her şeyden anlıyorlar, her konuda düşünüyorlar ve her konuda konuşuyorlar. Topluma yol gösteriyorlar. Şu sıralar yoğunlaştıkları ilgi alanı yargı, yargının topyekûn sivilleşmesini istiyorlar. Aslında askeri yargının görev alanının askerlerin işlediği sivil suçlar dışındaki fiillerle sınırlanmasını biz de istiyoruz, ama bunların topyekûnculuğunu görünce içimize bir kurt düşüyor. “Acaba bunun ardında bir kaşkariko mu var?” diye düşünüyoruz. Düşünmekte haksız değiliz, çünkü bunların bu konudaki çıkış noktası yargının bağımsızlığıydı, askeri yargının hiyerarşik bir yapı içinde bağımsız olamayacağını, sivil yargının ise bunun tersine bağımsız davranacağını, davranabileceğini ileri sürüyorlardı. Fakat şimdi ağızbirliğiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanık Dr. Dz. Kurmay Albay Dursun Çiçek hakkında verdiği tahliye kararını eleştiriyorlar.

Örneğin, Murat Belge, “asker vesayetinin” burada da kendini gösterdiğine işaretle, “mahkemenin albayı tutuklaması, mahkemeye bir üye ekleme kararı, bu üyeyle yeniden toplanan mahkemenin bu sefer tahliye kararına varması, bu doksan yıllık senaryoyu tanımlaması zor bir ‘vuzuh’, bir aydınlık içinde, olması gerektiği ve beklendiği şeklinde adım adım devam ettiriyor,” diyor. (Taraf Gazetesi, 3.7.2009)

Halil Berktay ise Genelkurmay Başkanı’nın son basın toplantısında darbe konusunda verdiği güvenceye inanmadığını belirttiği yazısında Albay Dursun Çiçek’le ilgili bir pazarlık yapıldığı kuşkusunu dile getiriyor. “Sormazlar mı,” diyor, “ 12 Haziran’dan sonraki iki hafta içinde, aslında araştırma mı, pazarlık mı yapıldığını? Perde arkasında ‘teslim etsek de mi temizlensek, teslim etmesek de mi temizlensek’ tartışmasının yürüyüp yürümediğini? Kriminal-forensik kanıt mı, politik çare mi arandığını?” (Taraf Gazetesi, 4.7.2009)

Albay Dursun Çiçek’le ilgili verdiği tahliye kararından Mehmet Altan da hoşnut değil. Aynı mahkeme ‘312. Madde’den’ tutukladığı birine... Bir üye değişince ‘delil yetersizliğinden’ dolayı nasıl tahliye kararı verir?” diye soruyor. (Star Gazetesi, 4.7.2009)

“Susma Hakkımı Kullanıyorum” başlıklı yazısında Gülay Göktürk önce olayı özetlemiş. Albay Çiçek salı gecesi tutuklandı. Bu arada İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yeni bir üye görevlendirdi. Hâkim Faik Saban, 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne geçici görevle atandı. Bu atama gerçekleşir gerçekleşmez Çiçek'in avukatları tutukluluk kararına itiraz etti. 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bir gün önce Çiçek'in tutuklanmasını isteyen üyenin izne ayrılması üzerine geçici görevle getirilen Faik Saban'ın katılımıyla Çiçek'in avukatlarının itiraz başvurusunu görüştü. 18 saat önce 2'ye 1 tutuklama kararı veren mahkeme, Üye Hâkim Faik Saban'ın katıldığı oturumda bu kez Dursun Çiçek'i 2'ye 1 tahliye etti. Yazısının devamından Göktürk’ün, Mehmet Altan’ın yukarıdaki sorusunun yanıtını bildiğini anlıyoruz, fakat açıklamaktan çekiniyor. “Çünkü açık konuşursam; her zamanki gibi yazmam gerekenleri net bir şekilde yazarsam suç işlemek zorundayım. O yüzden de bu olayda yorumu size bırakıyor ve ‘susma hakkımı’ kullanıyorum” diye yazıyor. (Bugün Gazetesi, 3.7.2009)

Yukarıdaki örneklerden görüldüğü gibi bu liberalleri mutlu etmek kolay değil. Bu somut olayda pek de haksız sayılmazlar hani, öyle ya ellerine bir fotokopi geçirmişler, “Genelkurmay karargâhında bir Ergenekon sanığı” demişler, bir Albay’ı tutuklatmışlar. Ama önce askeri, sonra da sivil yargı tahliye etmiş Albay’ı. Bence en iyisi kendi mahkemelerini kendilerinin kurmaları, savcısı da, yargıcı da, avukatı da kendileri olurlar. Onlar mutlu olunca biz de dizilerimize döneriz.

İzdivaç programlarını da aksatmadan tabii.

Hiç yorum yok: