15 Temmuz 2009 Çarşamba

BURHANİYE-ÖREN AYDINLIĞI - 12.07.2009

20. Turizm, Kültür ve Sanat Festivali nedeniyle Burhaniye’deyim. Burhaniyeliler ilçelerini “kültürlerin aydınlıkla buluştuğu ilkler memleketi” olarak tanımlıyorlar, tanımakla da kalmayıp bu tanıma layık olabilmek için büyük çaba gösteriyorlar. Yoksa bir kıyı beldesi festivali bu denli uzun ömürlü olabilir mi?

Bu yılki festivalin beyinleri, yürekleri aydınlık insanları duygulandıran bir özelliği var: festival bu yıl bir süre önce birbiri ardınca yitirdiğimiz iki bilim insanının, Prof. Dr. Türkel Minibaş ile Prof. Dr. Türkan Saylan’ın anılarına düzenleniyor. Başta Burhaniye Belediye Başkanı Fikret Akova olmak üzere Burhaniye ve Örenliler örnek bir davranışla Ören’de iki sokağa/yola bu iki büyük kadının adlarını vermişler. Biz de dört Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya, Turhan Günay, Serdar Kızık ve ben bugün saat 18.30’da Ören’de, Selina Çay Bahçesinde düzenlenen “Saylan ve Minibaş’ın Ardından” başlıklı söyleşide biri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı, diğeri Başkan Yardımcısı olan bu iki saygın, sevgili ve unutulmaz dostumuzu anacağız.

***

Böyle aydınlık yüzlü beldelere gelince insanın ülkesine ilişkin umutları canlanıp güçleniyor. Burhaniyeliler son zamanlarda ilçelerine gelen tatilciler arasında AKP karanlığının egemen olduğu bölgelerden gelenlerin arttığını söylüyorlar. Bu anlaşılır bir durum; çünkü hiçbir insan karanlıkta yaşamaya layık değildir.

Eşiniz dostunuzla bir yere gidip iki kadeh rakı, şarap ya da bir bardak bira eşliğinde yiyip içeceksiniz, eğleneceksiniz. Yapamıyorsunuz, AKP karanlığı buna izin vermiyor, bademli şeker şerbetine, ayrana, gazlı içeceklere mahkûm ediyor sizi.

Dükkânlar, bayiler, büyük mağazalar diyeceksiniz, oralarda da satılmıyor alkollü içki. İsteniyorsa adlarını da vereyim, örneğin, Real ve Migros gibi dev kuruluşlar bile AKP karanlığının çöktüğü kentlerde alkollü içki satmıyorlar, korkularından satamıyorlar.

AKP, Türkiye’yi Suudi Arabistanlaştırmak istiyor, bunun için çalışıyor. Ölçüt “alkol” olunca onların demokrasilerinin de, özgürlükçülüklerinin de palavra olduğu ortaya çıkıyor. Sözlerinde “liberal”, düşlerinde “faşist”, soldan çark dönek tayfa da bu konuda susuyor. Çıkar musluklarının kapanmasından korkuyorlar.

AKP’nin yarattığı “korku imparatorluğu” , salt tele kulakla, sabaha karşı ev basmalarla, nedeni bilinmeyen tutuklamalarla sınırlı siyasal/adli bir olgu değil. Korku imparatorluğunun sosyal, kültürel, ekonomik boyutları var ve yol açtığı baskılar özgür kıyılardan merkeze doğru ilerledikçe yoğunlaşıyor.

***

İnsanlar kısa süreliğine de olsa karanlıktan kaçıp özgür kıyı beldelerinde soluklanıyorlar. İnsana layık renkli hayatlara karışarak, ayrı kaldıkları, uzak bırakıldıkları mutluluğu yeniden yaşıyorlar. Çoluk çocuk, eş dost, geziyorlar, gülüyorlar, eğleniyorlar. Hayatın tadını çıkarıyorlar.

Festivaller konserleriyle, söyleşileriyle, sergileriyle bu özgür hayata başka güzellikler katıyor. Bu güzellikler aynı zamanda karanlığa karşı direnişin de simgeleri. Edirne’den başlayarak tüm Ege ve Akdeniz kıyıları, -Hayat talihsizliği dışında-, karanlığın temsilcilerini yerel yönetimlere getirmiyor.

Kısacası güneşin tüm kavuruculuğuna karşın yüreğim Burhaniye’de, aydınlık yüzlü insanlarının arasında serin mi serin.

Yazımı noktaladıktan sonra Cuma akşamı Ören’de açılışı yapılan, Mustafa Kulkul’un yapıtı Pegasus Anıtının önünde arkadaşlarla bir fotoğraf çektireceğim. Bilindiği gibi Kanatlı At Pegasus, 3500 yıl önce, 300 yıl kadar o zamanki adı Adramyttion olan Ören’in koruyucu simgesiydi. Bu da Burhaniyelilerin topraklarının geçmişine ilişkin kutlanası bir kadirşinaslık örneği.


Hiç yorum yok: