Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 25. maddesine göre, “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir”. “Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
26. maddesine göre, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.”
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19., Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddelerine göre uluslararası, anayasamızın 25 ve 26. maddelerinin de ulusal koruması altında olan düşünce ve düşündüklerini ifade etme ve yayma hakkı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “Handyside v. United Kingdom (5493/72) kararında” işaret ettiği gibi, sadece “hoşa giden” düşünceler için değil “Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden ya da rahatsız eden” görüşler için de geçerlidir.
Diğer taraftan ifade özgürlüğünün işlevlerinden birisi “tartışmaya yol açması” olup “konuşmanın huzursuzluğa yol açması ve hatta insanları kızdırması bu işlevin doğal sonucu ve hatta gereğidir. O önyargılara ve daha önce oluşmuş kanaatlere saldırabilir ve düşünceyi kabul ettirmek için alışılmadık önemli etkiler doğurabilir. Bu nedenle ve sınırsız olmamakla birlikte, ifade özgürlüğü sadece kamusal rahatsızlığın, kızgınlığın ve huzursuzluğun ötesinde ciddi ve somut bir zararın var olduğunun açık ve mevcut tehlikesi gösterilmedikçe, sansür edilemez ve cezalandırılamaz”.
***
Durum böyleyken bir üniversite rektörü bir olayı protesto etmek üzere toplanmakta olan öğrencilerin arasına girerek onları hangi hakla okuldan atmakla tehdit edebilir?
Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli bunu yapmış, öğrencilerin düşüncelerini toplu halde açıklama yapmalarına engel olmuştur. Bu hakkı nereden almış, bu gücü nereden bulmuştur? Rektörlük bir “Ali kıran baş kesenlik” makamı mıdır? Bu ülkede her dileyen anayasa hükümlerini keyfince çiğneyebilir mi? Birilerinin bu soruları yanıtlaması gerekmiyor mu?
Bakın, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesi ne diyor:
“Madde 115. - (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan men eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Haydi, savcı beyler, savcı hanımlar, ne duruyorsunuz? Fiil de, fail de, kanun da ortada, haydi! Yoksa sizler de burasının bir hukuk devleti değil de guguk devleti olduğunu düşünenlerden misiniz?
***
AKP iktidarında üniversiteler yönetsel açıdan ilköğretim okulları düzeyine indirilmiş, öğretim üyelerinin ağızları kapatılmış, YÖK bir kukla tiyatrosu durumuna getirilmiştir. Üniversite öğrencileri özgürlükler ve demokratik haklar bağlamında koyun sürüsü düzeyine düşürülmek istenmektedir.
Sokakta ağzını açan öğrenci dövülmekte, gözlerine biber gazı sıkılmakta, tekmelenmekte, saçlarından sürüklenmekte, olmayacak cezalara çarptırılmaktadır. Aynı öğrenci ağzını üniversite bahçesinde açacak olsa bu kez de rektör tarafından okuldan atılmakla tehdit edilmekte, korkutulmakta, sindirilmektedir. Evrensel kabul gören toplumbilimsel terminolojide bu tür uygulamaların ortak adı “faşizm”dir. Faşizm ise bir insanlık suçudur.
Halk, bu iktidarın sırtına pılısını pırtısını, YÖK’ünü MÖK’ünü, rektörlerini mektörlerini, yandaşlarını mandaşlarını, yalakalarını malakalarını yükleyip ilk seçimlerde göndermelidir. Her gelen gün tek çarenin bu olduğunu bir kez daha göstermektedir. Dileriz, çok geç olmadan herkes görür.