1 Ocak 2011 Cumartesi

KIŞ GÖRÜNTÜLERİ - 19.12.2010

Bu yazıyı Ravensburgdan yazıyorum. Ravensburg, Bodensee Gölüne 40 km uzaklıkta, İtalya-İsviçre sınırının birleştiği bölgeye yakın, 44 bin nüfuslu şirin bir kent. II. Dünya Savaşında bombalanmadığından tarihsel dokusu ortaçağlardan bugüne hiç bozulmadan gelmiş. Dünyaya adınıRavensburger Spiele diye bilinen kızmabirader, amiral battı gibi salon oyunlarının üretim merkezi olarak duyurmuş.

Kentin ikinci bir özelliği de uygulamalı yüksekokula ev sahipliği yapıyor olması. Okulun özgün adı Duale Hochschule”, çiftli olarak çevrilebilir, bu belki daha da doğru olur, fakat ben anlaşılabilir olması açısından şimdilik uygulamalı sözcüğünü kullanıyorum.

Öğrencileri; 13 yıllık lise eğitiminden sonra yeni mesleklere ilgi duyan gençler. Burada sanat yönetimi, spor tesisleri yönetimi, kongre organizasyonu, fuar yapım teknikleri, fuarcılık vb. alanlarda öğrenim görüyorlar. Bizim de burada bulunuş nedenimiz TÜYAP ve Kültür Üniversitesi işbirliğiyle projelendirilme aşamasında olan Yüksek Fuarcılık Eğitimine ilişkin olarak Ravensburglu dostlarımızla düşünce alışverişi yapmak.

***

Almanya bu yıl şiddetli bir kış geçiriyor. Ravensburgda da sürekli kar yağıyor, ısı -3 ile -7 arasında değişiyor. Çevre bembeyaz. Onca kara karşın nasıl oluyorsa yollar hiç kapanmıyor, hiç kaza olmuyor. İnsanlar günlük yaşantılarını alışıldık biçimde sürdürüyorlar.

Almanlar Noeli çok önemserler. Tüm Alman kentlerinde olduğu gibi burada da, merkezde bir Noel pazarıkurulmuş, küçük kulübeciklerde el işi ürünler, Noel ağacı süsleri, hediyelik eşya satılıyor. En çok rağbet görenler ise sıcak şarap ile yöresel kurabiyelerin satıldığı kulübeler. Mağazalar ise dolup taşıyor, insanlar Noeli yeni giysilerle kutlamak istiyorlar.

Telaşlı görüntüler bizdeki bayram öncesi alışveriş koşuşturmalarını andırıyor.

Katolik ya da Protestan olsun inançlı bir Almanın en büyük düşü Noeli kar altında kutlamaktır. Ne var ki çoğu yıllar kar Noelden sonra gelir; bu yıl ise farklı, bu farklılık insanları mutlu etmiş, kar 24 Aralık akşamına kadar kesilmesin diye dua ediyorlar.

***

Kaldığım otelin 700 yıllık bir geçmişi var. Hemen yakınındaki tarihsel gözetleme kulesinin bekçilerine konut olarak inşa edilmiş. 1640 yılında üzerine bir kat daha çıkılmış, 18. yüzyılda ise bir kat daha çıkılarak altında ahırı, fırını, bakkalı, şarap evi bulunan bir hana, 1891 yılında da alt katında enfes yöre yemeklerinin sunulduğu bir lokantası olan şirin bir otele dönüşmüş. Lokantanın yemekleri gerçekten nefis, şarapları da.

Odam otelin arka cephesinde, bir avluya bakıyor. Avlu çam ağaçlarıyla çevrili, aralarından yine ağaçlarla kaplı bir tepe görünüyor.

Avlu, yandaki evlerin damları, ağaçların dalları karla kaplı, bembeyaz. Penceremi açıyorum, odaya zıpkın gibi sert, ama tertemiz bir hava doluyor.

***

Birazdan Stuttgarta doğru trenle yola çıkacağız. İki saatlik yol. Oradan da uçakla ver elini İstanbul. Hayat eski rayına oturacak.

Evime varınca ilk işim televizyonu açmak, CHP Kurultayında ne olup bitti, öğrenmeye çalışacağım.

Umut işte.

Hiç yorum yok: