Bu yaşıma kadar onca seçim, iki de halkoylaması gördüm, toplumun gelecek pazar yapılacak referandum öncesinde olduğu kadar azarlandığını, korkutulduğunu, sindirilmeye çalışıldığını anımsamıyorum.
Başbakan çıkıyor, işadamlarına, “Oyunuzu açıklayın” diyor ve ekliyor: “Bitaraf olan bertaraf olur!” Yani “yok olursunuz”, “silinirsiniz”, “gidersiniz” demeye getiriyor.
Sanayi Bakanı kükrüyor: “Eğer ‘hayır’ diyecekseniz bir daha yanıma gelmeyin!”
Uluslararası ün yapmış iki pop sanatçımızdan biri olan Tarkan Allianoi’ye sahip çıkacak oluyor, bu kez Çevre ve Orman Bakanı kaşlarını kaldırıyor: “O her işe burnunu sokmasın, kendi işine baksın!”
Kısacası her ağzını açan azarlanıyor, bir dayak yemediği kalıyor.
***
Bu üç örneğin dışında başka “fırçalamalar” da var tabii. Sözgelimi, “Alevi dedeleri”, “Türk soyundan olmayanlar” da paylarını alıyorlar atılan fırçalardan.
AKP’liler bu “fırça düzeni”ni demokrasi sanıyorlar. Belki onlar da kendi açılarından haklılar, çünkü sarmalandıkları dogmalar bu kadarına izin veriyor. Haksız oldukları nokta demokrasi sandıkları bu ucubeliği toplumun geneline dayatma arzuları.
Bu köşede birçok kez yinelendiği gibi AKP’lilerin gönüllerinde yatan düzen Orta Anadolu otokratizmi. Bir liderin ve çevresindeki oligarşik yapılanmanın bu hot-zot düzenini Türkiye’nin geneline yaymak istiyorlar. Başbakan yıllar önce demokrasinin son hedefe varma yolunda ilerleyen bir tramvay olduğunu söylemişti. Gerçekten de “demokrasi tramvayı” son durak olan otokratik egemenliğe doğru hızla yol alıyor.
12 Eylül referandumu bu nedenle çok önemli; çoğunluk “evet” derse tramvay hedefi doğrultusunda daha da hızlanacak, çoğunluk “hayır” derse bu makas değişikliğine yol açacak.
***
Bu referandum işi bir bakıma iyi oldu, çünkü toplumun bakmasını değil ama görmesini bilebilen kesimi AKP’nin niyetinin ne olduğunu daha açık olarak algılayabildi. Anlaşıldı ki “din” bunların elinde bir oyalama aracıymış. Türban falan fasa fisoymuş.
“Din”i bilinçli olarak umacılaştırarak laik kesimlerin tüm güçlerini bu alanda yoğunlaştırmalarını sağlarlarken, hedefleri doğrultusunda devleti alttan alta ele geçirmeyi büyük ölçüde başarmışlar. Geriye bir tek yüksek yargı kalmış. Gelecek haftaki referandumda da esas oylanacak olan yargıyla ilgili iki madde zaten.
***
Bir de AKP’ye yandaş medyada düzen çığırtkanlığı yapan sonradan olma liberal bir kesim var. Referandum sürecinde şaşkın tavuklara döndüler. Televizyonlardaki açık oturumlarda hâlâ yüzleri patlıcan moru, avurtları şişik, ağızlarından tükürükler saçarak canhıraş bir şekilde AKP politikalarını savunmaya çalışıyorlar, ama söylediklerine kendileri de pek inanmıyorlar. AKP yöneticilerinin “fırça harekâtı”ndan onlar da rahatsızlar. Ama bir ikisi dışında bunu dile getirmeye yürekleri yetmiyor. Kıvırtıyorlar.
Geçenlerde bir TV kanalında Eser Karakaş’ı izledim. AKP’nin “ekonomik büyüme” politikasını yere göğe sığdıramadı. Bir de, “Ekonomiyi büyütmek en büyük milliyetçiliktir!” gibi bir söz etti. Eh be kardeşim, sen ekonomi profesörüsün, ekonomik büyüme kazanımlarında adil paylaşım söz konusu olmadığında ne anlam taşır? Yoksa 19. yüzyılın İngilteresi’nde mi yaşıyoruz? Bak, “milliyetçilik”i olumlandırmak gibi gerçek özgürlükçüleri/liberalleri mezarlarında ters döndüren o apriori saçmalığa bir şey demiyorum. Sorularıma yanıt ver, yeter.
Neyse, biz yine başa dönelim ve yazımızı, “Şu referandum işini dayak yemeden bir bitirsek” diyerek bitirelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder