10 Eylül 2010 Cuma

12 EYLÜL KIVIRTGANLARI - 08.09.2010

Bilmem, kıvırtgandiye bir sözcük var mı dilimizde, sözlüğü açıp bakmadım. Ama kırılganolduğuna göre kıvırtganniçin olmasın? Ayrıca referandumda yetmez ama…” diyerek AKP Anayasasını onaylayacaklarını açıklayan eski solcuları tanımlayacak daha uygun bir sözcük bulamadım.

***

Özellikle medya pazarında bunlardan oldukça fazla var, çoğunu tanıyorsunuz. 60lı yıllardan başlayarak gençlik, örgüt, aydınhareketleri içinde yer alıp ünlendiler. Öğrenci eylemlerine, işçi hareketlerine, toprak işgallerine katılmışlar, elde silah dağlara çıkmışlar, bunların bedelini tutuklanarak, işkence görerek, cezaevlerinde gün sayarak ödemişlerdi. 12 Mart 1971 darbesini izleyen yıllarda hepsi birer kahramandı, toplumun geniş kesimlerinde kendilerine haklı olarak saygın bir yer edindiler. Sonra 12 Eylül 1981 darbesi geldi. Gazeteleri, dergileri, örgütleri, partileri kapatıldı; içlerinden bazıları yeniden tutuklandı. Bu darbe okumuş-yazmış kesimleri baş hedef almamakla birlikte 12 Marttan daha şiddetli ve daha planlıydı. 1982 Anayasası ile askeri diktatörlük meşrulaştırıldı, Türkiye aydınlanmacılığının üniversitelerden Dil Kurumuna kadar belli başlı kurumları iğdiş edildi. Bireysel ve toplumsal özgürlüklerin, demokrasinin düzeyi 1961 Anayasası öncesinin düzeyine çekildi.

***

1983 genel seçimlerini darbecilerin umut ve beklentilerinin tersine Turgut Özalın liderliğindeki Anavatan Partisi kazandı. Amerika Birleşik Devletlerine yakın politikalar izleyen Turgut Özalın görece liberalsöylemleri ve girişimleri 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin kendilerine yaşattığı baskılardan bunalmış solcuların azımsanamayacak bir kesimini etkiledi. Buna bigânekalmayan Özal, bunlardan bazılarını çevresine topladı, bazılarına önemli devlet görevleriverdi.

Dünyada hızla esmeye başlayan neo-liberal rüzgârlar ve bu rüzgârların Türkiyede oluşturduğu hava liberalizmi, dolayısıyla kapitalizmi eski devrimcilerin/solcuların gözünde çekici kılıyordu. Dönenler, dönmeleriyle birlikte kapitalizmin nimetlerindenyararlanmaya başlıyorlar, o güne kadar kapısından içeri ayak basmayı akıllarına bile getirmedikleri medya organlarında bol maaşlaköşe sahibiya da üst düzey yönetici oluyorlardı.

Sovyetler Birliğinin 1991 yılında dağılmasıyla birlikte dönenler kervanına Türkiye Komünist Partisi/Türkiye Birleşik Komünist Partisi örgüt şefleri de katıldı. Onların da büyük çoğunluğu aynı saflarda yer aldı.

***

Hayatı herkes kendince yaşar. Karşılaştığı zorluklar insanın hayat çizgisini değiştirebilir. İnsanın düşünceleri, inançları farklılaşabilir. İnsan, dün yanlış gördüğünü bugün doğru görebilir. Bütün bunlar anlaşılabilir değişimlerdir. Dolayısıyla dün sosyalist olanın bugün liberalizmi savunmasında da anlaşılamayacak bir durum yoktur.

Ne var ki bir yandan liberalizmi, kapitalizmi savunurken öte yandan hâlâ Ben solcuyum, sosyalistim, Marksistim,demek sahtekârlıktır, ahlaksızlıktır, kıvırtganlıktır.

Liberalsen liberalimde! Eser Karakaş, Mehmet Altan gibi dürüst ol; seni eleştireceksek bu yönünle eleştirelim. Yadsıdığın nitelikleri, solculuğu, sosyalistliği, Marksistliği neden katıyorsun işin içine?

Sosyalizm bir dünya görüşüdür; temeli emek-sermaye çelişkisinin emekten yana çözümüne dayanır. Bugün savunduğun siyasal/ideolojik görüşlerinin bu çözümle uzaktan yakından bir ilgisi var mıdır? Sosyalizm aynı zamanda bir ilkeler bütünü, bir ahlak kuramıdır. Sen bu kuramın hiçbir yerinde değilsin ki, vazgeçmişsin, dönmüşsün, bırakmışsın; hâlâ neden direniyorsun? Bırak artık o eski hikâyeleri; referandumda eveti savunacaksan yeni kimliğinle savun, belki o zaman yitirdiğin saygınlığını yeniden kazanabilirsin. Bu toplum kıvırtganlara, hele senin gibi 12 Eylül kıvırtkanlarına hiç saygı göstermez.

Unutma!

Hiç yorum yok: