Ortaya, acaba kim bunlar, işin cılkını çıkaranlar kimler, diye bir soru atacak olsam, bir an bile duraksamadan ‘politikacılar’ diyeceğinizi biliyorum, sevgili okurlar. Başka bir konuda olsa bir soruya bu denli hızlı yanıt verebilmek bizleri sevindirecekken bu durumda rahatsız oluyoruz, hatta utanıyoruz.
***
Yerel seçim ortamındayız; 32 gün sonra sandık başına gidip kentlerimizi, ilçelerimizi, beldelerimizi, köylerimizi yönetecek yöneticileri seçeceğiz. Gazeteleri daha dikkatli okuyor, televizyonları daha dikkatli izliyor, radyoları daha dikkatli dinliyoruz, daha fazla bilgilenelim, sandık başında yöneticilerimizi belirlerken yanlış karar vermeyelim diye.
Ne var ki okuduklarımız, izlediklerimiz, işittiklerimiz ufuklarımızı açacağına kafalarımızı büsbütün karıştırıyor. Kendimizi bir anda dosyalı hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk savaşlarının ortasında buluyoruz. Bunalıyoruz. Kara bir Türkiye gerçeği şamar gibi suratlarımıza çarpıyor.
Ülkemizin bu gerçeğiyle yüzleşmek, yüzleşmek zorunda kalmak bize ağır geliyor. Haklıyız, çünkü dünyanın neresinde olursa olsun hiçbir ülkenin yurttaşı kendini, -üstelik de yaşadığı kenti, köyü yönetmeye talip-, hırsızlarla, uğursuzlarla, yolsuzlarla sarılmış bir ortamda rahat hissetmez.
Hiç kuşku yok ki bu ülkede birçok dürüst, erdemli, onurlu yerel yönetici ya da yönetime talip adaylar vardır, fakat ne yazıktır ki ortalığı toza dumana bulayan bunlar değil, öbürleridir. Öbürlerinin kaldırdıkları toz toplum yararına görev yapan başarılı yöneticilerin de üstüne başına bulanmaktadır.
Olayın en vahim yanı da, -eğer ortada dolaşmaya başlayan kamuoyu soruşturmalarında bir parça da olsa gerçeklik payı varsa-, toplumun kendini soyan kötücül unsurlara hâlâ prim vermeye hazır olmalarıdır.
***
Dünyanın birçok ülkesi gibi Türkiye de derin bir krizden geçmektedir. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere kapitalizmin kaleleri olarak görülen gelişmiş sanayi ülkelerinde birbiri ardınca bankalar batmakta, fabrikalar kapanmakta, işsizlik çığ gibi büyümektedir. Kriz orta Avrupa’ya doğru hızla ilerlemektedir, Almanya, sallanmaya başlayan dev bankalarını ayakta tutabilmek için yeni çareler arayışındayken, bu kez de Avusturya’da, Macaristan’da tehlike çanları çalmaktadır.
Türkiye, parasal öz kaynaklarının yetersizliği nedeniyle krizden en fazla etkilenen ülkeler arasındadır; yakın geçmişteki yapısal yenilenmeler sonucu bankacılık sistemi ‘henüz’ yara almazken reel sektör temelinden sarsılmaktadır.
İktidar ise başta hızla yaygınlaşan işsizliğe karşı ivedi önlemler arayacağı yerde işi gücü bırakmış, Türkiye genelinde oy avcılığına çıkmıştır. Sayın Başbakan’ın bir seçim mitinginde halka, “Muhalefetin işsizliğe karşı önlem önerisi varsa bana getirsin, uygulamazsam istifa ederim!” diye seslenmesi Türkiye’de siyasetin geldiği noktayı göstermesi açısından bir ibret belgesidir. Ya da bir işin cılkı nasıl çıkar, bunun kanıtıdır.
Öyle ya Sayın Başbakan kent kent, kasaba kasaba dolaşıp oy peşinde koşacak, muhalefet de evinde oturup ona önlem paketleri hazırlayacaktır!
Bravo yani!