20 Ocak 2009 Salı

TEMİZ TOPLUM YADA KOYUNLARIN SESSİZLİĞİ - 21.01.2009

Türkiye’de halk arasında “bu memlekette devletin haberdar olmadığı hiçbir şey yapılmaz” söylemiyle özetlenen yaygın bir kanı vardır. Nitekim bu yaygın kanının hiç de yersiz olmadığını Hrant Dink’in katlinden bu yana geçen iki yıl içinde karşılaştığımız somut örneklerde gördük. Ve anladık ki öldürülmezden bir yıl önce onun bir cinayete kurban gideceği resmi makamlara bildirilmiş; üstelik bildiren de bildirilen makam da belliymiş, fakat hiçbir önlem alınmamış, bu cinayet işlenmesin diye hiçbir şey yapılmamış. İnsanda ister istemez, “bu cinayete bilerek göz yumulmuş”, dolayısıyla “bu cinayet istenmiş” diye bir kanı oluşuyor. İşin başka bir tuhaf bir yanı da insanda göz yumulmuş kanısı uyandıran bu cinayetin aynı dönemde alevlenen Ergenekon soruşturması kapsamına alınmamış olmasıdır.

Toplum, Ergenekon mademki “derin devlet”e yönelik, o halde bu cinayetin de o kapsamda ele alınması gerekmez mi, diye soruyor. Ya da olay o kadar yüzeyde ve o kadar göz önünde ki Ergenekon ile ilişkilendirilemiyor. Eğer öyleyse suçlular neden Ergenekon’dan bağımsız bir davada yargılanıp cezalandırılmıyorlar? Yoksa bu ülkede devlet görevlilerinin göz göre göre işlenen bir cinayet karşısında sessiz kalmaları, bu cinayetin işleneceğini önceden bildikleri halde hiçbir önlem almamaları suç oluşturmuyor mu?

Ergenekon konusunda esip gürleyen Sayın Başbakan’ın, Sayın Adalet Bakanı’nın bu konuda da bir çift söz söylemesi gerekmez mi?

Bunu beklemek bizim hakkımız değil mi?

***

Sayın Başbakan, kulağına kim fısıldamışsa, son günlerde, 1990’lı yıllarda İtalya’yı ayağa kaldıran “Temiz Eller Operasyonu” ile Ergenekon’u karşılaştırıyor. Oysa ikisinin benzer hiçbir yanı yok; Bettino Craxi, Giulio Andreotti gibi ünlü İtalyan politikacılarının ülkeyi terk etmelerine, cezaevlerini boylamalarına yol açan ve savcı Antonio di Pietro tarafından yürütülen “Temiz Eller Operasyonu” ekonomideki yolsuzlukları ortaya çıkarmak için gerçekleştirilmişti.

Dileriz Sayın Başbakan’ın dil sürçmesi hayırlara vesile olur, Türkiye’de de benzer bir operasyon gerçekleştirilir. Başta Deniz Feneri gibi yeşil bataklıklar kurutulur, toplum kendisini soyan dolandırıcılardan, hırsızlardan, uğursuzlardan kurtarılır. Doğal ki bu türden bir girişim her şeyden önce milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını gerektiriyor. Ama niye olmasın? Bu ülkenin insanları da İtalya’daki gibi temizlenmiş bir ülkede yaşamaya layık değiller mi? Bir bakmışız, Sayın Başbakan da bizim gibi düşünmeye başlamış! Tanrı aşkına “Yok yahu,” falan demeyin n’olur, izin verin, bir kerecik olsun bu fakir de hayal ettiğince yaşasın!

Sayın Başbakan’ın sözünü etmek istediği NATO ilişkisi çerçevesinde “komünist bir ayaklanma olasılığına karşı” devlet tarafından devlet içinde yuvalandırılmış, “Gladio” diye anılan özel/gizli bir örgüttür. Ne var ki bu örgüt bir dönem sonra zıvanadan çıkmış, giderek derinleşerek, resmi devletten bağımsız hareket eder olmuştu. 1972 yılında Pateano kentinde girişilen bir suikast eylemi 3 jandarmanın ölümüyle sonuçlanmış, yapılan soruşturma, aşırı sağın üstlendiği bu eylemde, bir gizli servise ait patlayıcıların kullanıldığını ortaya koymuştu. Derinleştirilen soruşturma Gladio’nun varlığını da ortaya çıkarmıştı. Bu soruşturmayı yürüten savcı Felice Casson daha sonra seçildiği Senato’da da bu işin takipçisi olmuş, İtalyan “derin devleti” 1990’lı yıllarda dağıtılmıştı.

***

Doğal ki silahlı-külahlı derin devletten de, hırsız-uğursuzlardan da arınmış bir ülkede yaşamak isteyen yurttaşların mutlaka ve mutlaka yurttaşlık bilincine sahip olmaları, haklarına sahip çıkmaları gerekiyor. Eğer bu bilinç oluşmazsa sermaye devleti “koyunların sessizliği” içindeki insanlara koyun muamelesi yapar. İnsanlar, Tuncay Güney-Caytun Kuzey falan derken mışıl mışıl uyutulurlar. Hiçbir şey değişmez. Dünya yine uyanıklara kalır. Kalmasın!


Hiç yorum yok: