TBMM’de temsil edilen partilerin sözcüleri Ahmet Türk’ü şiddetle eleştirdiler, hatta DTP genel başkanı MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından “vatan haini” ilan edildi.
TBMM Başkanı Köksal Toptan, konunun “anayasa ihlali” çerçevesinde ele alınması gerektiğini bildirdi.
Son olay, siyasette söz sahibi siyasal partilerin, medyanın ve bu siyasal partiler ile medyanın etkisindeki toplumun geniş kesimlerinin “anadil olarak Kürtçe”nin bu ülkenin bir gerçeği olarak henüz içselleştiremediklerini bir kez daha gösterdi.
Konunun son derece netameli olduğunu, insanın başına olmadık dertler açma potansiyelini taşıdığını da anadil olarak Kürtçe konusunun yürürlükteki yasalar çerçevesinde ele alındığı sürece bir çözüme varamayacağını da biliyorum. Öte yandan konunun bir de salt insani boyutu var ve bu boyut beni çok yakından ilgilendiriyor. Bir insanın dilinin yasaklanmasını ona karşı yapılabilecek en büyük hakaret, çektirilebilecek en büyük acılardan biri olarak görüyorum. Neyse ki bu boyuta ilişkin olarak somut açılımlar var ve bu açılımlar sürdükçe sorunun insani boyutunun büyük ölçüde çözüme kavuşacağını düşünüyorum.
Doğumla birlikte edinilen anadil, insanın etnik kimliğinin bir parçasıdır. Dolayısıyla insanın anadilinin yasaklanması onun etnik kimliğinin yasaklanmasıyla eş anlamlıdır ve temel insan hakkı ihlalidir.
***
Demokratik Toplum Partisi yetkililerinin açıklamalarını izliyorum; sürekli olarak Türkiye’nin üniter yapıda bir ulus devlet, resmi dilinin de Türkçe olmasına bir itirazları olmadığını söylüyorlar. Söylediklerine inanmak istiyorum, doğrusu büyük ölçüde de inanıyorum.
Fakat konu bu değil. Tartışılan, Ahmet Türk’ün, -grup toplantı salonunda da olsa-, TBMM çatısı altında “Türkçe’den başka bir dil” konuşarak olası bir “anayasa suçu” işlemiş olması. Aynı çatı altında daha ABD Başkanı Clinton’ın İngilizce, Filistin ve İsrail liderlerinin de Arapça ve İbranice konuştuklarını anımsıyorum. İlk bakışta yabancı devlet konuklarının kendi ana dillerinde konuşmalar yaptıkları TBMM’de bu ülkenin bir yurttaşının ana dilinde konuşma yapmasının niçin suç oluşturduğunu anlamakta zorlanıyorum. Demek ortada anlaşılması kolay olmayan bir durum var.
Ahmet Türk’ün davranışını eleştiren kimi politikacılar, dünyada “hiçbir” parlamentoda “böyle bir şeye” izin verilemeyeceğini ileri sürüyorlar. Söylediklerine inanıyorlar da… Örneğin Bulgaristan’a bakıyorum; biliyorsunuz orada Ahmet Doğan başkanlığında Hak ve Özgürlükler Hareketi adında bir “Türk partisi” var. Parlamentoda 34 milletvekili ile temsil ediliyor, aynı zamanda da koalisyon hükümetini kuran üç partiden biri. Emel Ethem Başbakan Yardımcısı ve Doğal Afetler Bakanı, Cevdet Çakır Çevre Bakanı, Nihat Kabil de Tarım Bakanı olarak görev yapıyorlar.
Hak ve Özgürlükler Hareketi de Bulgaristan Parlamentosunda grup toplantıları yapıyor, dileyen dilediği dilde (Bulgarca veya Türkçe) konuşabiliyor. Demek ki o “hiçbir” sözcüğü doğru değil. Bulgaristan bu noktaya “reel sosyalist” Şivkov’un Türkleri zorla Bulgarlaştırma, adlarını değiştirme, Türkçeye baskı uygulama gibi yaptırımlar uyguladığı acılı bir dönemden geldi. Aradan geçen yaklaşık yirmi yılda işletilen demokratikleşme süreci Bulgaristan Türklerine onurlu bir yaşamı olası kılan sağlıklı bir zemin oluşturdu.
***
Biz ise ne üzerimize zorla giydirilen 1982 Anayasasından ne de siyaseti siyaset olmaktan çıkaran o ucube Siyasi Partiler Yasası’ndan kurtulabildik. Kürt insanına ve onun dili Kürtçeye bakışı “karlı dağda yürürken çıkan kart-kurt” sesi yaklaşımındaki kafalar tarafından dayatılan 1982 Anayasası böyle kaldıkça ana dil konusu da giderek karmaşıklaşan bir sorun olarak kalacak.
Okur Yorumları:
1.Mart.2009 tarihli yazınızla ilgili.(pazar)
Bulgaristan’daki Türklerin Türkçeyi konuşması ile Türkiye'de ki Kürtlerin Kürtçeyi kullanmaları farklı şeyler diye düşünüyorum.İdeal ve şiarlarında farklılık olsa gerek! Bulgaristan’daki Türklerin federasyon,bağımsız devlet amaçları var mı?Kürtlerin ise.....
Selman H.
3.3.2009
**********************************************
Sayın Kavukçuoğlu,
Yazılarınızı ilgiyle okudum hep. Ancak "Anadilden Anadil Sorunu" beni şaşırttı. Keşke okumamış olsaydım; çünkü - siz her konuda istediğiniz gibi düşünebilirsiniz- ama40 yıldır okuduğum gazetede
su-i misal'in örnek olarak sunulması pek hoşuma gitmedi. Bulgaristan parlamentosunda isteyen türkçe konuşabiliyormuş, doğrudur. Ancak Bulgaristan'da bir türk PKKsı var mı? Kürt politikacılar "biz ayrılmak istemiyoruz, üniter devletten yanayız" derlerken acaba ne kadar samimidirler? Hangi üniter devlette iki resmi dil var? Kanada diyeceksiniz. Kanadayı örnek alacaksak eyalet sistemine geçmemiz gerekmez mi? ABD kongresinde ispanik amerikalılar ispanyolca, Fransa mecclisinde Alsaslılar, Korsikalılar kendi dillerinde konuşabilirler mi? Belçika diyeceksiniz. Bu ülkeyi örnek alıp Valonlarla Flamanlar gibi Kürt kardeşlerimizle kanlı bıçaklı mı olalım? Bütün bunlar Türkiye Cumhuriyetinin Kürtlere haksızlık yapmadığıı göstermez. Hatta Devlet -eşitlik ilkesini hiçe sayarak, zira neden çerkesçe, lazca, gürcüce yayın yapan kanalları yok TRT'nin, onlar da mı birer PKK oluştursunlar?- kürtçe bir televizyon kanalı açıyor, başbakan da orada kürtçe konuşuyorsa sayın Ahmet türk niye konuşmasın?
Kısacası politikacılar da, siz de sanki sapla samanı birbirine karıştırıyorsunuz. Bence önce kuralları koyalım ve herkesin -eşitlik ilkesi çerçevesinde bu kurallara uymasını sağlayalım.
Ekrem A.
Cumhuriyet okuyucusu
Sayın
Cumhuriyet gazetesinde bugünkü köşe yazınızda TBMM’de DTP Gurup toplantısında Ahmet Türk’ün kürsüden Kürtçe konuşmasına karşı tepki gösterenlerin Kürtçeyi bu ülkenin bir gerçeği olarak içselleştiremediklerini ileri sürüyorsunuz. Bu konuda medyada genel kanaatın da bu yönde olduğu anlaşılıyor. Ancak burada önemli olduğunu düşündüğüm bir noktaya kimsenin değinmemesine şaşırıyorum: Anayasamıza ve Siyasi Partiler Kanunumuza göre etnik ve dine dayalı siyasi parti kurulamaz. Yani DTP yasalarımıza göre kendisini Kürt yurtttaşlarımızın bir partisi olarak niteleyemeyeceği gibi TBMM Başkanlığı ve yargı organlarımız da DTP’yi bir Kürt Partisi olarak tanıma anlamına gelecek bir yaklaşım içinde bulunamazlar. Oysa, Ahmet Türk’ün DTP’nin bir siyasi parti olarak ana faaliyetlerinden biri olan Meclis Gurup Toplantısında kürsüden Parti Başkanı sıfatı ile konuşmasını Kürtçe yapması partilerinin etnik esasa dayalı olduğunu kabul ve beyan etmeleri anlamına gelir ve suç teşkil eder. Şu veya bu nedenle bu durumu görmezlikten gelmek ancak ülkemizde de dine ve etnik esasa dayalı siyasi partilerin kurulabilmesini kabul etmek durumunda tutarlı olabilir. Eğer bu görüşte iseniz lütfen bunu da okurlarınızla açıkça paylaşın; ya da bir siyasi parti faaliyetinde Türkçe dışında bir dil kullanılması ile anadil sorununun ayrı şeyler olduğunu gözden kaçırdığınızı okuyucularınıza içtenlikle itiraf edin.
Saygılarımla,
Dr. Mete D.
*********************************************************
Sevgili Deniz Beykardeşim;
Sözkonusu yazıyı siz yazmış olamazsınız. Zira bu yazı, bana göre, ütopyada yaşıyan ve başını kuma gömen birinin yazısı. Kimsenin anadilinde konuşması engellenmiyor. 1990'larda ben Kadıköy- Göztepe pazarında pazarında hakarete uğrayacağım korkusuyla Türkçe konuşamıyordum, ama pazarcı esnafı bağıra bağıra Kürtçe konuşabiliyordu. Bugün de Bodrum'da Kürt kökenli yurttaşlarımız hiç bir engele uğramadan anadiliyle konuşabiliyor. Nasıl uydurdunuz bu yasaklamayı? Ama T.C.'nin dili Türkçedir ve T.C. nin TBMM.'de resmi toplantılarda Türkçe konuşma kuralı vardır ve herkes buna uymaya mecburdur. Durum bölünmemize gidiyorsa-ki o tehlike var- hiçbir zaman uygulanma olanağı olmayan bir takım ütopik düşüncelere yer yok. Zira Türkiye iç ve dış mihrakların etkisiyle tehlikede. SİZE TEESSÜF EDERİM. Saygılarımla;
Kıral Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder