10 Ekim 2009 Cumartesi

HAYVANLAR VE İNSANLAR - 05.10.2009


Dün Hayvanları Koruma Günü idi. 1822 yılında İngiltere’de hayvan dostları bir araya gelerek “Hayvanları Koruma Birliği”ni kurdular. Birliğin amacı, hayvanları korumak, insanların hayvanlara iyi davranmalarını ve hayvanların daha iyi koşullarda beslenme ve korunmalarını sağlamaktı. Bizde benzer amaçlar doğrultusunda kurulan ilk dernek 1908 yılında “Hayvanları Koruma Derneği” adı altında kurulmuştur. Aynı amaçlı dernekler 1931 yılında Hollanda'nın Den Haag (Lahey) kentinde toplanarak, “Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu”nu oluşturdular ve 4 Ekim'i “Hayvanları Koruma Günü” ilan ettiler.
Dün 4 Ekim’di. Bazı televizyon kanalları hayvanlara ilişkin özel yayınlar yaptılar, bazı gazetelerde de hayvan sevgisini öne çıkartan yazılar yayımlandı. O yayınları izleyen, o yazıları gören bir yabancının kafasında ülkemizde yaygın bir hayvan sevgisi olduğuna ilişkin bir yargı oluşabilir. Gerçek ise öyle değildir; yapay bir titizlik/temizlik adına çocukların anne babaları tarafından hayvanlardan uzak tutulduğu bir toplumda hayvan sevgisinin yaygınlaşması olası değildir.

Toplumun hayvanlara karşı ilgisini İstanbul ölçeğinde değerlendirmeye çalışacak olursak bu kentteki 15 hayvan barınağı ve rehabilitasyon merkezinde bulunan yaklaşık 12 bin köpeğin geçmişi bize ipuçları verebilir. Bu hayvanların yüzde 90’ı sahipleri tarafından ya sokağa salınmış ya da barınaklara bırakılmış “cins” köpeklerdir. Bu terk edişlerin en yaygın gerekçesi çocuklarının isteklerini kıramayıp özel satış yerlerinden edindikleri köpeklerin bir süre sonra aileye bir yük olarak gelmeleridir.

Bu sahipler çoğunlukla “pet shop” diye bilinen ev hayvanı satış dükkânlarından hiç de azımsanmayacak bir para ödeyerek hayvan satın alabilecek durumdaki varsıl insanlardır. Ne var ki varsıllaşmışlar, fakat özgün bir sınıfsal ahlak oluşturacak düzeyde burjuvalaşamamışlardır. Önce sahiplendiği bir canlıyı hevesi alındıktan sonra sokağa, açlığa, ölüme terk etmek burjuvalaşamamış döküntü varsıllara uygun düşen bir ahlaksızlıktır.
Onların terk ettiği hayvanlara barınaklarda gönüllü olarak çalışan, verdikleri emeğin karşılığını hayvanlar tarafından sevilmekle alan iyi yürekli, alçakgönüllü insanlar sahip çıkmaktadırlar. Bir hayvan dostu olarak onları kutluyorum, değerli okurlarımı da bu barınaklara yardım etmeye, destek vermeye çağırıyorum. Adreslerini e-posta adresime yazarak öğrenebilirsiniz.

***

IMF Başkanı Kahn’a ayakkabı fırlatılması olayı gündemdeki yerini koruyor. Çıtkırıldım köşe yazarları olayın faili Selçuk Özbek’i eleştire ayıplaya bitiremediler. Başkanına fırlatılan ayakkabıyı kendisine fırlatılmış gibi duyumsayan, çıkar ve beklentilerini IMF’nin çıkar ve beklentileriyle özdeşleştirmiş neo-liberallerin davranışlarını anlayabiliyorum.

Fakat olaya sıcak bakan dostlar da Selçuk kardeşimizi eleştirmekten geri durmuyorlar. Bu eylemin bir “kopya” olduğunu, yaratıcılıktan uzak olduğunu ileri sürüyorlar.

Biraz düşünseler bunun bir “kopya” olmadığını, ABD Başkanı Bush’a ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi gibi IMF Başkanı’na ayakkabı fırlatan Birgün çalışanı Selçuk Özbek’in aynı malzemeyi kullanmasının bir “zorunluluk” olduğunu görecekler. Bu tür toplantılarda kontrol noktasını aşarak salona fırlatmaya uygun sertlikte başka bir cisim, ya da yumurta, çürük domates gibi bildik malzeme sokmak mümkün değil ki! Eylemciler ne yapsınlar, ayakkabılarını çıkartıp fırlatıyorlar.
Doğal ki aynı işi eski bir fotoğraf makinesi objektifi de görebilir, fakat isabet durumunda fırlatılanda yol açacağı hasar, olası bir yaralanma durumu eylemi simgesel nitelikten çıkartıp istenmeyen bir duruma sokar.
Burada arzu edilen hedefi yaralamak değil, aşağılamaktadır. Muntazar El Zeydi gibi Selçuk Özbek’in de eylemi bu doğrultuda işlevini yerine getirmiştir.

Küresel kapitalist soygun ve sömürü şebekesinin çetebaşı Kahn bundan böyle (isabet edip etmemesi hiç önemli değildir) “kafasına ayakkabı fırlatılan adam” olarak anılacaktır. Adam bunu hak etmiş midir, etmemiş midir? Önemli olan bu soruya doğru yanıt verebilmektir.



Hiç yorum yok: